Çok defa düşünürüm, bizim memleketimizde istidatlar hakiki yerlerini bulsa hayatımız ne kadar değişir ve güzelleşir. Taflan Deva Bey'i on dakika dinleyip de kaydı hayat şartıyla, İstanbul'a veya herhangi bir şehrimize Belediye reisi yapma hülyasına kapılmayan, hatta bunun için varını yoğunu sarfa hazır olmayan, aramızda hiç kimse yoktu zannederim. İrfanı, iyi terbiyesi, her sınıftan bir yığın insanı tanımış ve kendisine bağlamış olması, bunu pekâlâ mümkün kılabilirdi. Yazık ki Taflan Deva Bey temizliği sadece içtima ve ahlâki mânasında alıyordu. Onun için sokak, ev, şehir, daima ikinci, üçüncü derecede şeylerdi. Asıl mühim olan cemiyetin muzır düşüncelerden kurtulmasıydı.
ON ÜÇÜNCÜ DEVÂ
Ey hastalıktan şekvâ eden biçare adam!
Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gâyet kıymettar bir hediye-i İlâhiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o nev'iden tasavvur edebilir.
Mâdem ecel vakti mu'ayyen değil; Cenâb-ı Hak, insâni yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için havf ve recâ ortasında ve hem
ON ÜÇÜNCÜ DEVA: Ey hastalıktan şekva eden biçâre adam! Hastalık ba’zılara ehemmiyetli bir definedir, gâyet kıymetdar bir hediye-i İlâhîyyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Mâdem ecel vakti muayyen değil; Cenâb-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf ve rica ortasında ve hem dünya ve hem
Herkesin Suallerine Cevap Bulabildiği Kitap
Şimdi dönelim İhyâü Ulûmi'd-Din'e. İmâm-ı Gazâlî Hazretleri'nin her saniyesi ilimle ve tefekkürle geçen mutena hayatının aziz bir meyvesi İhyâ. 4 ciltlik bir âbide o. Bugün olsa her bir bölümü müstakil bir kitap olur İhyâ’nın. Zira ele aldıgı konuları etraflıca, hâkim ve güçlü bir şekilde irdeler
Ey hastalıktan şekvâ eden biçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymettar bir hediye-i İlâhiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir.
Madem ecel vakti muayyen değil; Cenâb-ı Hak, insanı ye's-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf ve recâ ortasında ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza
“Eski ve kapanmış bir çocuk kaçırma dosyası yeniden açılmış ve önüme gelmişti” diye devam ediyor hâkim bey. “O davadan yaklaşık dokuz yıl önce, İzmir’de ticaretle uğraşan, otuzlu yaşlarında Serdar Yolaçan’la eşi yirmi dokuz yaşındaki Sibel Yolaçan’m iki çocuğundan biri olan Ebru kaçırılmıştı. Kaçırılma olayı da şöyle olmuş: Bir haziran günü Sibel,
Kaçırılan bir çocuğa dair
...
Genç kadınların ısrarı üzerine hâkim bey kibarca öksürüp
sandalyesinde biraz doğruluyor. Herkes ağzına bakarken,
“Sizleri meşgul etmekten çekiniyorum gerçekten” diyerek
yan çizme eğilimini belli edince karısının,
“Hadi ama uzatma, herkes dinlemek istiyor” demesi üzerine tane tane,
güzel bir Türkçeyle