Yavuz Bülent Bakiler'in kendisi gibi Sivaslı olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu, daha iyi tanıtabilmek ve okuyucuları ile buluşturmak için onu tanıyan yakın dostları, yazar, gazeteci, siyasi kişilerin kaleminden, vefatının ardından üzüntülerini dile getirdikleri ve Muhsin Yazıcıoğlu ile olan anılarını paylaştıkları derleme kitabı..
Muhsin Yazıcıoğlu'na 12 Eylül 1980 darbesinin olduğu dönemlerde zulmettiler...MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'ndan ötürü yargılandı. Öyle ki 5,5 yılını 2 metrekarelik bir hücrede her gün ölerek geçirdi.Toplamda 7.5 yıl işkenceye tabi tutularalak nice çileler çekerek Mamak Cezaevi'nde kaldı. Hiçbir suçu yokken, 7,5 yıl dayandı, kaderine razı geldi. Onca şeye rağmen hiçbir zaman duruşunu bozmadı, kişiliğinden taviz vermedi. Dik durdu, düz yaşadı. Mazlumların hamisi, ağabeyi oldu. Onların dertleriyle dertlendi. Onun için Derviş siyasetçi diyorlar. Çünkü zulmü alkışlamadı, zalimi asla sevmedi. Çıkar siyaseti yapmadı. O aslında bir politikacı değil dava adamıydı ve ardından çok güzel şiirler bıraktı.
O, "sonsuzluğun sahibi"ne hoş bir seda bırakarak gitti...
Sevgi, saygı, özlem, muhabbet ve rahmetle. ⚘
Esselamualeyküm
Muhsin BaşkanYavuz Bülent Bakiler · Yakın Plan Yayınları · 2019178 okunma
Spoiler var...!!!
"Alıntı"
"Yirminci yüzyılın başında Portekiz’in güneyindeki Alentejo eyaletinde yaşayan Mau-Tempo ailesinin üç kuşak süren hikâyesi boyunca, hayat mücadelesi veren yoksul ve topraksız köylülerin maruz kaldıkları sömürüye ve uğradıkları onca zulüm ve işkenceye rağmen hiç kaybetmedikleri isyan ve direniş ruhuna
Bu kitap maalesef yaşanmış gerçek bir olaya dayanıyor. Okunma sayısına bakacak olursak pek fazla okurun dikkatini çekmemiş ya da bu kitaptan insanların haberi olmamış. Tıpkı Aziz BineBine ve arkadaşlarından haberdar olmadıkları gibi. Burada yazdıklarım kitabın okura vermek istediği mesaj karşısında son derece değersiz ve yetersiz kalacaktır.
‘’Çünkü insan denen mahlûkun en önemli özelliklerinden biri unutmaktı. İyiliği de kötülüğü de, acıyı da mutluluğu da, korkuyu da sevinci de unuturlardı. O yüzden aynı hataları tekrarlarlardı.’’
Elimde 502 sayfalık bir eser tutuyorum ancak içindeki bilgilerden bunun gibi 3 kitap daha çıkar. Ahmet Ümit’le 3 yıl önce ‘İstanbul Hatırası’ ile
Yine yeni yeniden 8 mart dünya kadınlar günü...
Toplumumuzda "adam olmak" diye bir söz var adam olmak kolay sıkıyorsa bu toplumda kadın olun elinizde ki görünmeyen ışıkla toplumu aydınlatmaya çalışın ama en ufak hatanızda ölün...
Sahi kadın kimdi neydi? Bir anne bir evlad bir eş ve en önemlisi bir candır. Aslında bir kadın ölünce dört kişi ölmüş oluyor bu kadar kutsal bir varlığı kim niçin öldürür anlamış değilim onca şiddet eziyet ve işkenceye rağmen günün birinde kadınlar günü diyip gününü kutluyorsunuz sadece sorum şu kadın olmak bir gün mü?
Plan yapmadan okuduğum, kitapçı gezerken rastgelip aldığım, yani tesadüf eseri yazarıyla tanıştığım ve sonra çok sevdiğim kitaplar var. 100'lük Ülkeden Mektuplar da onlardan biri oldu. Uzun zamandır kitapçı kitapçı dolaşamıyorum. Bu kitap da sahaftan verdiğim siparişimde, görüp bir anda sepetime eklediğim bir kitaptı. Düşünmeden aldım, ne zaman
Dün başlayıp bugün bitirdiğim benim için çok güzel bir kitaptı. Kütüphaneme eklediğim güzel kitaplar arasında yerini aldı. Kaçımız ünlülerin gerçek hayatlarını biliyor? Ünlü diye onlara hiçbir şey olmaz diyoruz ya bazen. Aslında hiç de sandığımız gibi değil. Sırf dediklerinin çarpıtılmasından dolayı hapse düşüp, işkence gören onlarca ünlü var. Ya da sırf hakkı, doğruları savundu diye işkence gören birçok insan var. Tarık Akan da o insanlardan biri. Ve onca işkenceye, hakarete rağmen hayat felsefesinden, yaşama amacından, doğrularından vazgeçmeyen böylesi güzel insanların olması hayata bakış açımı yeniden tazeliyor. Ve böylesi anılar olmasa, böylesi kitaplar olmasa gerçeği göremezdik. Bu tarz kitaplar bende daha değerli bir yerde bana göre. Çünkü ayrı bir yaşanmışlık var. Abartma yok. Kitabı herkese tavsiye ederim. Ben bir solukta okudum. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar diliyorum. Okuyun, okutturun, kütüphanenizde yer edinsin.
#Amcamın tavsiyesi üzerine alıp amcamın da bu kitapta yer almış olması beni çok hüzünlendirdi. Bugünlerin bizden uzak olması dileğiyle.
Jack London'ın usta kalemiyle akıp giden satırlarda insan kendisinden de bir şeyler buluyor yine.
Gerçek dışı öğeler barındıran (belki de barındırmayan) realist ve eleştirilen bir roman. ABD hapishane sistemine ağır bir eleştiride bulunuyor.
Yazarın arkadaşı Ed Morrell, San Quentin hapishanesinde beş yıl hapis yatmış ve Jack London bundan
"VAROLUŞUN BOŞLUĞUNDAN YAŞAMDAKİ ANLAM ARAYIŞINA"
Yaşam Nedir? Anlam Nedir? Boşluk Nedir? Can Sıkıntısı Nedir? Varoluşsal Boşluk Nedir?
Kitap genel olarak bu hatlar üzerine kurulu bir metin.
Viktor E. Frankl. II. Dünya Savaşı Nazi kamplarında tutuklu bir psikiyatrist olan bir esirdir kendisi. Yaşadığı onca işkenceye, acıya ve gördüğü