Erdem Bayazıt "Susmanın kalesine sığınıyorum.." Duvarlar öreriz çember niyetine, en iyi savunmamız da suskunluğumuz olur. Bizi suskun bırakan ne hayat, ne hayatımıza dokunanlar. Kim mi?
En başa dönelim. Geçmişin kuytu köşelerinde çıkmaz sokakları teker teker dolanalım. Geçit vermiyor mu zihniniz? Demek ki
Aylar önce okumuştum ancak inceleme yazmaya değer bir kitap olduğunu düşündüm.
Kendinize ve çevrenize karşı farkındalık geliştirebilmeniz için aracılık eden bir kitap. Ruhumdaki eksiklikleri fark edip nasıl bir yaklaşım ve değişim süreci gösterebileceğimi anlatan bir kitap oldu benim için. "Vay be, aslında hissettiğim ve yaşadığım
Pamukkale’deyim. İnsanlar, yaklaşık 35 derece sıcağın altında oflayıp puflayarak, ter içinde yürüyorlar. Yakıcı güneş ışığı beyaz zeminden yansıyıp çileyi ikiyle çarpıyor. Rüzgâr, saç kurutma makinesinin en sıcak ayarında esiyor. Onlarca farklı dilde havaya savrulan cümleler bir süre havada asılı kaldıktan sonra eriyerek buğulu bir uğultuya
“İnsanların tarih boyunca farkına vardıkları aşılmaz zorunluluk, bu zorunluluğun ne aşılmaz ne de zorunlu olduğudur.”"Önce kendinizle barışın, sonra başkalarına da barış getirebilirsiniz."
- Thomas ve Kempis
Eğer karşılaştığınız, zamanınızı ayırdığınız insanlar sizi hiç kimseyi sevemeyecek hale getirdiyse.. Kendinizi sevin, kendinizle yeniden tanışın ve barışın. Hayatın içindeki durumlara karşı tavır almanız maalesef sadece sizi yorar ve üzer. Buna hiç gerek yok. Henüz ölmedin ve halen yaşıyorsun. Kimin için mi? Her şeyden, herkesten önce kendin için. Evet zaman geçer ama değer bitmez her yeni bir adım, başlangıç zamanından geçen ve hayatının durduğunu düşündüğün kişileri bile siler aklından. Önce hayatı sonra kendini hafife alma :-)
Barış dolu bir Dünya mı istiyoruz? Pekala, o zaman önce kendinizle barışın. Herkesin nazik olduğu bir Dünya mı istiyoruz? O halde önce kendinize karşı nazik olun.
Sayfa 651 - Destek Yayınları – 1. Baskı ~ Ocak 2015, İSTANBULKitabı okudu
Birçok kavram gibi, “kendini sevmek” de kullanıla kullanıla posası çıkarılmış bir gerçeğe dönüşebiliyor bazen.
Birazcık kapı araladı mı, o gerçeğin üzerine öyle bir çullanıyo ruz ki, diğer bütün gerçeklerin de sadece bu yolla açıklanabile ceği yanılgısına kapılıyoruz. Kuşku payı bırakmıyoruz.
Sorgulamaya değil de, daha çok, inanmaya yatkın olduğumuz içindir belki. Ya da kalıplardan hoşlandığımız içindir. Bu böyle sürüp gittikçe, o an revaçta olan neyse, siz tam tersini anlatmaya çalıştığınızda bile ezberden okumalar devam edecektir. “Affedin kendinizi, ” diyecekler. “Barışın kendinizle, ” diyecekler. Siz artık patlayıp “Benim sorunum zaten kendimle, siz beni benden bir alıp kurtarın önce, ” deseniz bile, “Sevin kendinizi, ” diyecekler.
Yeni çağın yalan dolan öğretilerini tekrar edecekler. Bir işe yaramadığını bileceksiniz... Ama yine de tekrar edeceksiniz...
Edecekler...
Edeceğim...
Edeceğiz...
Barış dolu bir dünya mı istiyoruz? Pekala, o zaman önce kendinizle barışın. Herkesin nazik olduğu bir dünya mı istiyoruz? O halde önce kendinize karşı nazik olun. Bu kadar kolay değil sanıyorsunuz değil mi? Oh, evet, inanın o kadar kolay ki!