Kitap
Dostoyevski, "Avrupa'yı kendimizden çok daha iyi tanıyoruz," diyor. Biz ne kendimizi tanıyoruz, ne Avrupa'yı. Ta rihimiz mührü sökülmemiş bir hazine. Sosyologlarımız bir
Sayfa 108
Bir kitabı okurken "ne güzel kitap" deriz, "yazar da tıpkı benim gibi düşünmüş''. Yanlış, şöyle dememiz gerekirdi: "bunu daha önce hiç düşünmemiştim ama, galiba doğru." Yahut, "belki şimdi anlayamıyorum, birkaç gün sonra anlarım." Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm.
Sayfa 109
Reklam
Kütüphane, bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzleri ile dolu. Bir ulular bezmine kabul edilmenin tek şartı, liyakat. Mabede bayağılar giremez. Diriler naziktir, ölümsüzler titiz. Gerçekten severseniz konuşurlar sizinle. Bir kitabı okurken 'ne güzel kitap' deriz, "Yazar da tıpkı benim gibi düşünmüş: Yanlış, şöyle dememiz gerekirdi: 'Bunu daha önce hiç düşünmemiştim ama, galiba doğru. Yahut, 'Belki şimdi anlayamıyorum, birkaç gün sonra anlarım. Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm. Yazarın gerçekten değeri varsa, düşüncesini bir hamlede kavrayamazsınız. Söylemek istediklerini bütünü ile söyleyemez yazar, söylemek de istemez. Gizlere, istiarelere başvurur."
Sayfa 196·Kitabı okuyor
Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm. Yazarın gerçekten değeri varsa, düşüncesini, bir hamlede kavrayamazsınız.
"Bir kitabı okurken 'Ne güzel kitap,' deriz, 'yazar da tıpkı benim gibi düşünmüş.' Yanlış, şöyle dememiz gerekirdi: 'Bunu daha önce hiç düşünmemiştim ama galiba doğru.' Yahut, 'Belki şimdi anlayamıyorum, birkaç gün sonra anlarım.' Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm. Yazarın gerçekten değeri varsa düşüncesini bir hamlede kavrayamazsınız. Söylemek istediklerini bütünü ile söyleyemez yazar, söylemek de istemez. Gizler, istiarelere başvurur."
Sayfa 109·Kitabı okudu
Kitap/1
Kütüphane, bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzleri ile dolu. Bu ulular bezmine kabul edilmenin tek şartı, liyakat. Mâbede bayağılar giremez. Diriler naziktir, ölümsüz- ler titiz. Gerçekten severseniz konuşurlar sizinle. Bir kitabı okurken "Ne güzel kitap,” deriz, “yazar da tıpkı benim gibi düşünmüş.” Yanlış, şöyle dememiz gerekirdi: "Bunu daha önce hiç düşünmemiştim ama, galiba doğru.” Yahut, “Belki şimdi anlayamıyorum, birkaç gün sonra anlarım." Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm. Yazarın gerçekten değeri varsa, düşüncesini, bir hamlede kavrayamazsınız. Söylemek istediklerini bütünü ile söyleyemez yazar, söylemel de istemez. Gizler, istiarelere başvurur. Güzel sabahları kucaklayan sis gibi güzel eserleri saran bu sis de tabiî. Düşünceye câzip ve parlak bir biçim vermek küçüktür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır.Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez. Derin bir düşünceyi sürdürebilir, düşünceleri kavradığımız anda derin bir düşünceye sahip olmaktır. Kendi içine, kendi kalbine inmektir. Nesneleri bulutlar arkasından görürüz. Düşünmek bu sisleri yırtarak aydınlığa varmaktır. Yazar düşüncelerini yardım etsin diye sunmaz. Bir mükâfattır bu. Layık, değil misiniz? Anlamak ister. Tabiat de öyle değil mi? Altın neden derinliklerinde? Okurken çıkacaksınız madem: yazarın düşüncesi veya niyeti. Araçlarınız: zekâ ve bilgi. Kayayı kıracak, madeni eriteceksin. Önce kelimeyi fethedeceksiniz, sonra heceleri, Harfleri.
Reklam
93 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.