Yarın Çok Güzel Bir Gün!
Merhaba arkadaşlar. Uzaylılar var mıdır? Bu durum hala dünyamızın en büyük gizemi. Başlasak tartışmasına, bitiremeyiz. En baştan söyleyeceğimi söylemek istiyorum, kitabın iki farklı baskısı var. Benim okuduğum tam metin baskısı. Her zaman olduğu gibi yazarı okumak isteyenlere istedikleri zaman gönderimini sağlayacağız.
Çok akıcıydı. Kısa sürede bitirdim. Muhittin ve Sitare'nin Ankara günlerini anlattığı bir kaç sayfa Ankara özlemi çektiğimden olsa gerek çok hoşuma gitti. Merak ettim Ankara'nın o günlerini. Güven parkı, ulusu vs. Neler yaşandı, neler yaşanmadan kaldı... Muhittin'in ülke sorunlarına çok haşır neşir olmasına rağmen eşiyle bunu paylaşamıyor oluşu, Sitare'nin bu çocuksu yanına rağmen hala çok değerli oluşu. Belki de aynı şeyleri düşünmeye gerek yoktur mutlu bir evlilik için, birbirini seven iki kalp yeterlidir. Muhittin'in Ayşe doğunca olan heyecanı çok güzeldi. Bana geçti okurken :) Ebeveyn olunca dünyayı güzelleştirmek istemek... Bir de Sabahat ve Aram aşkı çok hoşuma gitti. Her şeye rağmen vazgeçmemeleri, kavuşma ümitleri yok olmasına rağmen başka bir hayat düşünmemeleri. Yine de bence imkansız bir aşk değildi onlarınki. Ne olmuş Aram Ermeni, Sabahat Türkse? Aram'ı her konuda takdir edip kızları evlenmek isteyince ama o ermeni diyen bir zihniyet! Aram'ın da keza kitaba göre çektiği eziyetlere rağmen Sabahat'i sevmesi üzerine titremesi... Bunlar daha mühim değil mi? Velhasıl 'hayat akan bir sudur' okunabilir efendim.
Kitabı lisedeyken yani bir genç kızın en çalkantılı zamanlarında okumustum. Üstelik 1966 yapımı Türkan Şoray ve İzzet Günay filmi olduğunu ögrenince de yurttan evci çıktığımda izlemistim. Sonrasında da belki 3 belki 4 kez izlemisimdir de. Bir Yeşilcam olmasa günümüzde yapılmıs bir film olsa izlemezdim üstelik. Jülide'nin içsel çalkantıları
Selam millet
Serseri prens sonunda gönlümde Knight taht kurmuştu
Gelmesini dört gözle bekledim @olimposyayınlari çok bekletmedi iyi ki
Siz hangi serinin devamını bekliyorsunuz?
Kitabın Konusuna Gelecek Olursak
•Knight ve Luna çocukluktan itibaren arkadaşlardır
•Onlarınki sırasından bir arkadaşlık değildir
•Luna’nın seçici konuşmama
Yazarının tavsiyesiyle aldığım ve iki günde bir solukta okuduğum bir kitaptı, sevgili hocam diyebileceğim Mario Levi’nin 1990’da yayınlanan ilk hikaye kitabı “Bir Şehre Gidememek”
Hocaya kitaplarınızı aldım deyip bunu ve 920 sayfalık “İstanbul Bir Masaldı” kitabını gösterince bana “Bir Şehre Gidememek” ve “Lunapark Kapandı” kitabını önerdi.
𝑊ℎ𝑒𝑟𝑒 𝑦𝑜𝑢 𝑔𝑜 𝐼'𝑚 𝑔𝑜𝑖𝑛𝑔,
𝑆𝑜 𝑗𝑢𝑚𝑝 𝑎𝑛𝑑 𝐼'𝑚 𝑗𝑢𝑚𝑝𝑖𝑛𝑔,
𝑆𝑖𝑛𝑐𝑒 𝑡ℎ𝑒𝑟𝑒 𝑖𝑠 𝑛𝑜 𝑚𝑒 𝑤𝑖𝑡ℎ𝑜𝑢𝑡 𝑦𝑜𝑢.
♡
Yunan mitolojisini oldum olası sevmişimdir. Kitabı almamın bir sebebi de bu. Hayatımda verdiğim en iyi karar olduğunu da söyleyebilirim. Daha önceden Akhilleus'a dair hiçbir fikrim yoktu açıkcası. Yani hiçbir şey bilmeden başladım bu kitaba diyebilirim. Sıfır
Sabina'nın içten içe komünizme isyan edişinde etik olmaktan çok estetik bir nitelik vardı. Onu tiksindiren komünist dünyanın çirkinliğinden (inek ahırlarına dönüştürülmüş şatoyu yıkıntılarından) çok, bu dünyanın takılmaya çalıştığı güzellik maskesiydi - başka bir deyişle komünist KİSTCH'i. Komünist KİSTCH'nin en iyi örneği 1 Mayıs denen törendi.
İnsanların hâlâ heyecan duyabildikleri ya da heyecan duyarmış gibi yapabildikleri günlerdeki 1 Mayıs resmi geçitlerini görmüştü Sabina. Kadınların hepsi kırmızı, beyaz ve mavi bluzlar giyer ve balkonlardan ya da pencerelerden onları seyredenler, yürüyüşçülerin oluşturduğu beş köşeli yıldız, kalp ya da harf gibi çeşitli biçimleri seçebilirlerdi. Her gruba eşlik ederek uygun adım gitmelerini sağlayan küçük bando mızıkalar vardı. Bir grup üzerinden geçilen platforma yaklaşırken, en bezgin suratlar bile, sanki gerektiğince sevinç dolu ya da daha kesin söylemek gerekirse, gerektiğince uzlaşma içinde olduklarını göstermek ister gibi ağızları kulaklarına vararak gülümserlerdi. Sadece komünizmle olan politik uzlaşmalarının dışavurumu değildi bu; hayır, onlarınki varolmanın kendisi ile uzlaşmaktı. 1 Mayıs töreni esinini, varoluşla kesin uzlaşma denen o derin kuyudan çekip çıkarıyordu. Resmi geçidin yazılmayan, söylenmeyen sloganı, "Yaşasın komünizm!" değil, "Yaşasın hayat!"tı. Komünist politikanın gücü ve kurnazlığı bu sloganı kendine mal edebilmesinde yatıyordu. Çünkü komünizmin savlarına metelik vermeyen insanları komünist resmi geçide çeken bu budalaca totoloji ("Yaşasın yaşam") idi.
Ben çocukların değil büyüklerin aşkına bile inanmıyorum senin anlattığın hikaye büyükle küçük arasında müşterek bir kabiliyetimizin üstüne dikkati celbediyor
Muhayyile !Aşkı bir muhayyile oyunu diye kabul edebiliriz Muhayyile çocukta da en canlı kabiliyet.Bundan da anlaşılmıyor mu ki,aşka ,büyük idealleri karıştırmamalı Hatta bir çocuk bir