Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
Halkın başına geçen adam çoğunluğun kendine kul olduğunu görünce yurttaşlarının kanına girmeden edemez. Onun gibilerinin hoşlandığı lekeleme yolunu tutar, onu bunu suçlandırıp mahkemelere sürükler, vicdanını kirletip canlarına kıyar, ağzını, dilini hısım akrabasının kanıyla boyar; kimini sürer, kimini öldürtür; bu arada halka borçların bağışlanacağı, toprakların yeniden dağıtılacağı umudunu verir. Böyle bir adamın kaderi bellidir artık. Ya düşmanlarının eliyle ölecek ya da zorba bir kurt olacaktır.
(...)
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla...
(...)
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makûl değil miydi?
-Demek yöneten, şehirde birinin yalanını yakalarsa, Homeros'un dediği gibi: "İster bir sanat adamı olsun, ister falcı, ister hekim, ister doğramacı" onu cezalandıracak. Yalan, devlet gemisini batıracak bir fırtınadır.
sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış
gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi
o yürek burkucu gençlik döngülerinde beni çark ettirişi
ses çürütüp bağrımda
böğrümden karaltı söktürüşü