-Çürümenin Kitabı, Sartre'ın Varlık ve Hiçlik'inden sadece birkaç yıl sonra çıktı ... O kitabı asla okumadım. Üslup sebebiyle ... Demek istediğim, eseriniz Sartre'ınkiyle çağdaşken ve bir şeye bağlanmayan her tipin "adi" damgası yediği bir dönemde, şu cins cümleler yazdınız: "Hiçbir zaman taraf tutma, karar alma ve kendini tanımlama durumunda kalmamak; bundan daha sık dilediğim bir şey yok! " Gerçekten Sartre ahlakının tam tersi bu.
-Tam tersi! Çürümenin Kitabı'nda Sartre'a karşı "Bir Fikir Yatırımcısı Üzerine" başlıklı bir sayfa var. Doğal olarak bazı ortak noktalar var, çünkü biraz aynı filozofları okudum. Heidegger'i gençliğimde okumuştum. Husserl'i ise çok az okudum. Ama kendimi Sartre'ın, onun bütün girişimlerinin, hatta hayattaki eylemlerinin tam zıddında hissediyorum. Kişiliği bana antipatik gelmese bile. Ona bir tür sempati duyuyorum. Yine de bu adamda cömert bir taraf var. Ama bununla birlikte bir safdillik de var, ki bu benim için anlaşılmaz bir şey. Bu dediğim olumsuz bir şey değil. Nietzsche bile bana fazla safdil görünür. Çok sempati ve hayranlık duymuş olduğum Nietzsche'den uzaklaştım. Ama onda fazla genç bir taraf olduğunun farkına varmıştım. Bana göre. Çünkü ondan daha yozlaşmış, daha yaşlıydım. Yine de insanları daha iyi tanıyordum. Yaşam ve insan üzerine ondan daha derin bir tecrübem vardı. Deha değil tecrübe. Ama herhangi biri, mesela bir kapıcı da bir filozoftan daha büyük bir tecrübe sahibi olabilir. Daha önce dediğim gibi bir yaşamöyküm olmamasına rağmen, yaşadım. Nietzsche bir yalnızdı ... Aslında bütün bu şeyleri ancak uzaktan tanıdı