Yergi
Başlangıçtaki uçları nereye bağlanırsa bağlansın, yergi, tarih boyunca ve dünyanın her köşesinde hemen hep aynı konuları işlemiş: Din adamları, siyasa ve kadınlar. Niçin daha çok bu üç konu? İnsan hayatında en ürkünç üçlü bu da onun için mi? Yergi edebiyatın bütün kollarına baştan beri sızmıştır. Tiyatroda Aristophanes’ten Brecht’e bir çizgi
Derin sularda yalnız bir mümin: Garaudy 1
Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz. Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
Reklam
33) Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus
*****Eğer zamanda yolculuk yapıp 1945 yılına, Paris’teki Les Deux Magots “İki Bilge Adam” adlı kafeye gidebilseydiniz, kendinizi ufak tefek, şaşı bir adamın yanında otururken bulurdunuz. Pipo içen ve not defterine bir şeyler karalayan bir adam. Bu adam en ünlü varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre’dır. (1905-80). O aynı zamanda roman, oyun ve
Sayfa 286Kitabı okudu
Sartre
Sartre'ın felsefesine "Varoluşçuluk" adı verildi. Bu ad, her şeyden önce dünyada kendimizi var olurken bulmamız ve ardından yaşamımızla ilgili ne yapacağımıza karar vermek zorunda olmamız düşüncesinden gelmektedir. Öbür türlü de olabilirdi: Belirli bir amaç için tasarlanmış bir çakı gibi olabilirdik. Ancak Sartre, öyle olmadığımıza inanır. Onun ifadesiyle, varoluşumuz özümüzden önce gelir, oysa tasarlanmış nesnelerde özleri, varoluşlarından önce gelir.
Sartre ahlakı
-Çürümenin Kitabı, Sartre'ın Varlık ve Hiçlik'inden sadece birkaç yıl sonra çıktı ... O kitabı asla okumadım. Üslup sebebiyle ... Demek istediğim, eseriniz Sartre'ınkiyle çağdaşken ve bir şeye bağlanmayan her tipin "adi" damgası yediği bir dönemde, şu cins cümleler yazdınız: "Hiçbir zaman taraf tutma, karar alma ve kendini tanımlama durumunda kalmamak; bundan daha sık dilediğim bir şey yok! " Gerçekten Sartre ahlakının tam tersi bu. -Tam tersi! Çürümenin Kitabı'nda Sartre'a karşı "Bir Fikir Yatırımcısı Üzerine" başlıklı bir sayfa var. Doğal olarak bazı ortak noktalar var, çünkü biraz aynı filozofları okudum. Heidegger'i gençliğimde okumuştum. Husserl'i ise çok az okudum. Ama kendimi Sartre'ın, onun bütün girişimlerinin, hatta hayattaki eylemlerinin tam zıddında hissediyorum. Kişiliği bana antipatik gelmese bile. Ona bir tür sempati duyuyorum. Yine de bu adamda cömert bir taraf var. Ama bununla birlikte bir safdillik de var, ki bu benim için anlaşılmaz bir şey. Bu dediğim olumsuz bir şey değil. Nietzsche bile bana fazla safdil görünür. Çok sempati ve hayranlık duymuş olduğum Nietzsche'den uzaklaştım. Ama onda fazla genç bir taraf olduğunun farkına varmıştım. Bana göre. Çünkü ondan daha yozlaşmış, daha yaşlıydım. Yine de insanları daha iyi tanıyordum. Yaşam ve insan üzerine ondan daha derin bir tecrübem vardı. Deha değil tecrübe. Ama herhangi biri, mesela bir kapıcı da bir filozoftan daha büyük bir tecrübe sahibi olabilir. Daha önce dediğim gibi bir yaşamöyküm olmamasına rağmen, yaşadım. Nietzsche bir yalnızdı ... Aslında bütün bu şeyleri ancak uzaktan tanıdı
Varoluşçuluk
Sartre'ın felsefesine "Varoluşçuluk" adı ve­rildi. Bu ad, her şeyden önce dünyada kendi­mizi var olurken bulmamız ve ardından yaşa­mımızla ilgili ne yapacağımıza karar vermek zorunda olmamız düşüncesinden gelmektedir. Öbür türlü de olabilirdi: Belirli bir amaç için tasarlanmış bir çakı gibi olabilirdik. Ancak Sartre, öyle olmadığımıza inanır. Onun ifade­ siyle, varoluşumuz özümüzden önce gelir, oysa tasarlanmış nesnelerde özleri, varoluşların­dan önce gelir.
Reklam
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.