Bir insan ömrünü neye vermeli Harcanıp gidiyor ömür dediğin Yolda kalan da bir yürüyen de bir Harcanıp gidiyor ömür dediğin. Dışı eli yakar içi de seni Sona eklenmeli sözün öncesi Ayrılık gününün kör dereleri Bölünüp gidiyor nehir dediğin. Yüreğin ürperir kapı çalınsa Esmeyen yelinden hile sezerler Künyeler kazınır demir sandıkta Tükenip gidiyor ömür dediğin. Bir insan ömrünü neye vermeli Para mı, onur mu, taş, diken bir yol Ağacın köküne inmek mi yoksa Savrulup gidiyor yaprak dediğin… Bu güzel türküyü (şiiri) Zülfü Livaneli yazmış, Emel Taşçıoğlu yanık okumuş: youtu.be/S0lVl7G4t3c
Bir zamanlar imkansız olan şeyler nasıl da mümkün...
"Havadan daha ağır bir makinenin uçması imkansızdır." Lord Kelvin, İngiltere Kraliyet Ordusu, 1895
Reklam
kahvedeki yanık masa örtüsünde kupa kızı nasıl da yalnızdı az önce umut her zaman bir yol bulur denir maça valesi vardı birisinin elinde
ANKARA'YA PEMBE YANAKLIYA Pembe yanaklıya, dinle beni diye diye; Bir garip Orhan Veli, İstanbul'u düşünmüştü, Acizane ben, Ankara'yı buldum , gittim, gördüm; Sezar endamında... İskender'in büyüğü müydü bilmem ama kıskandırdım... Zira Hiç düşünmedim, düşünemedim, fırsatım olmadı... Yaşattı; yaşadım, Kanattı; kanadım, Yalan yok ağlattı
Kucağında alev almış bebeğiyle nehre atlayan anneler, belki bombalanmaz umuduyla okul ve hastanelere sığınıp kavrulan yaşlılar, günlerce Tokyo sokaklarından silinmeyen yanık et kokusu ve nehirlerden akıp giden yanmış cesetler...
Analar
Yağmur yaşta ıslanır. Teslim olmaz hırslanır. Sonsuz aşktan beslenir. Bağrı yanık analar. Mutlu Kılıç
Sayfa 114 - Sisyphos YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.