Çevremizde hayatları iyi şeylerle dolu insanlar ve kendi hataları olmamasına rağmen, hayatta kalmak için pek az seçeneği olan insanlar vardır: Yaptıkları işi, hatta yaşadıkları şehri seçemezler. Bu eşitsizlikleri düşünen kimileri, hemen, “evet ama hayat zaten adil değil” deyip omuz silkecektir. Genellikle bunlar, özellikle şanslı olanlardır; diğerleri ise zamanlarını toplumun nasıl daha iyi düzenlenebileceğini düşünmeye harcayarak ve belki de daha adil olması için değiştirmeye çalışacaklardır.
Kendi halinde mütevazi bir Harvard akademisyeni olan John Rawls (1921-2002), insanların bu tür şeyler üzerine düşünme şekillerini değiştiren bir kitap yazdı. Yirmi yıla yakın gayretli düşünmenin sonucu ortaya çıkan kitap Bir Adalet Teorisiy’di.(1971)
Rawls’un dahice fikri, hepimizin sahip olduğu birtakım
bencilce önyargıları önemsiz gösteren bir düşünce deneyi- buna “ İlk/ Asıl Konum” diyordu- bulmaktı. Temel düşüncesi fazlasıyla yalındır: Daha iyi bir toplum tasarla; bunu, toplumda hangi konumda olacağını bilmeden yap. Zengin, fakir, engelli, güzel, erkek, kadın, olup olmayacağını bilmeden. Rawls sonunda kendinizi nerede bulacağınızı ya da nasıl biri olacağınızı bilmediğiniz için bu hayali “cehalet örtüsü” altında daha adil ilkeleri seçeceğimizi düşünür. Kendi yerinizi bilmeden seçim yapmaya dayalı bu basit yöntemden yola çıkarak adalet teorisini geliştirir. Teorisi, tüm mantıklı insanların kabul edeceğini düşündüğü iki ilkeye dayanmaktadır. Özgürlük ve eşitlik ilkeleri..