Müslüman ordular doksan yıl gibi kısacık bir sürede ispanyadan Orta Asya'ya kadar bir alanı işgal edince oralarda çok değişik kültürlerle karşılaştılar. Bizans ve eski Roma topraklarından Yunan medeniyetinin ürünlerini, Iran ve Hindistan’dan da doğu kültürlerinin eserlerini topladılar. Bu kökeni barbar göçebe toplumların (ör. Hun işgalleri, Moğol işgali), büyük bir hızla, işgal ettikleri yerleşik toplumların kültürlerinin tesirlerinde kaldıkları bilinen bir gözlemdir. Arapların ise Hun ve Moğol toplumlarına nazaran bir üstünlükleri vardı: Başından beri insan kültürlerinin doğduğu ve geliştiği merkezlere komşu olmak ve şiir hayranlığı dolayısıyla çok gelişmiş, zengin bir dile sahip bulunmak. Zengin dilli ve neredeyse önyargısız Müslüman Araplar inançları gereği “yaratılmış olan dünyayı” öğrenmek için büyük bir bilgi açlığı ile hızlı bir öğrenme dönemine girdiler. Bu öğrenmenin en büyük aracı tercüme eserlerdi. Yunan ve Hint klâsiklerinin pek çoğu hızla Arapçaya kazandırıldı. O kadar ki, bütün dünya bazı Hint masallarını hemen yalnızca Arapların onlara verdiği şekilleriyle tanır (ör. gemici Sinbad’ın maceraları). Ancak İslam’ın ikinci yüzyılı ile birlikte Araplar öğrendiklerine eleştirel bir gözle bakarak bazılarının yanlış olduğunu gördüler. Benim konum olan yer bilimlerinde Arapların bu safhadan sonra kendi yarattıkları bilim, Fuat Sezgin’in ortaya koyduğu gibi, eşsizdir. Hiçbir kültür çevresi, Orta Çağ teknik imkânlarıyla, matematik coğrafyaya Müslüman toplumlar kadar büyük katkılar yapmamıştır.
292 syf.
7/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Yürekleri Ufalanmış İnsanların Öyküsü
2021 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Abdulrazak Gurnah’tan okuduğum ilk roman Kumdan Yürek oldu. Siyasal ve toplumsal olayların bir aile üzerinde yarattığı etkiyi anlatan, hüzünlü bir hikâyeye sahip romanda, Salim adlı bir gencin yaşadıkları, Salim’in Zanzibar’dan Londra’ya gidişi ve orada hayata tutunmaya çalışması anlatılıyor. Salim’in aile
Kumdan Yürek
Kumdan YürekAbdulrazak Gurnah · İletişim Yayınları · 20211,435 okunma
Reklam
476 syf.
·
Puan vermedi
·
105 günde okudu
to be YOURSELF or not to be that is the question
Kara Kitap, kendi şahsına münhasır bir eser. Pamuk'un bitirdiğim ilk kitabı. Güzel mi güzel, sıkıcı mı evet sıkıcı, okumaya değer mi, değer. Galip tek başına romanı sırtlanmış bir kahraman, - tabiri caizse kendilerini hiç görmediğimiz- ama Galip'in hissettikleri, hatırladıkları ve düşündükleri ile yakından tanıdığımız iki karakter daha var Celal ve Rüya. İşin içinde gizem var, İstanbul var, seksenler Türkiye'si var, eleştiri var gözlem var, emek var. Şu da var ki; bize ait bir kültür, millilik bilinci vardır ya hani, ona dışardan bakıldığını sezmek garip... Olsun bazen dış bir gözle kendimize bakmak göremediğimiz şeyleri görmemizi sağlar. Kitabın sonunda yer alan bibliyografya epey uzun. Doğudan batıya, batıdan doğuya geniş bir okuma izleği var. Pamuk Kara Kitabı karakterine benzeyen bir haleti ruhiye ile beş yılda bitirmiş. Sonuç, etkileyici. Kitapta en çok Celal'in köşesinde yer alan yazıları sevdim sanırım. Yazarın kitap içinde farklı üsluplar sunması ustalığını gözler önüne seriyor. Özellikle Alaaddinin Dükkanı en sevdiğim yazıydı. Kitabın mottosu "Kendin olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu" diyebiliriz sevgili okuyucu, siz siz olun kendinizi bulmak için başkasının yerine geçmeyin..
Kara Kitap
Kara KitapOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20229,2bin okunma
Seçilen değerlerin, temel biyolojik dürtülerle çelişmemesine dikkat edilmelidir (Ör. cinsel ilişkiden men edilen Katolik papazların içine düştükleri sapıklıklar, temek bir biyolojik dürtüyle çelişen bir değerin eseridir).
Sayfa 308 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Tarih bir göçebe veya köylü uygarlığının gelişip serpildiğini kaydetmemiştir (ör. İslam öncesi göçebe Orta Asya Türklüğünün tek ciddi abidesi olan Orhun Anıtları'nın yapılması fikri de, anıtların yapılıp dikilmesi de, yerleşik bir su boyu kültürünün insanları olan Çinlilerin işidir.)
Sayfa 14 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda Batı Anadolu'nun Milet şehrinde yaşayan ve Yunanca konuşan insanlar, dinlerin kendilerine sözüm ona sağladığı bilgilerin bilgi olmadığını, insan aklının uydurduğu masallar olduğunu ve bu yüzden çevremiz ve kendimiz hakkında bunların söylediklerine güvenilemeyeceğini keşfettiler. Tarih, bu önemli keşfin şerefini iki Miletli asilzadeye vermektedir. Thales ve kendisinden yaklaşık 15 yaş küçük olan “öğrencisi” ve arkadaşi Anaksimandros. Gelenek hem Thales'in hem de Anaksimandros’un Mısır'a gittiğini bildirir. Thales’in burada Mısırlı kadastroculardan bazı geometrik kuralları öğrendiği sanılmaktadır. Bu geometrik kurallar babadan oğula, ustadan çırağa geçen türden pratik bilgilerdi. Thales ilk defa bunların genel bazı doğrular ifade ettiklerini keşfederek ilk geometrik teoremleri vaz etti (ör. benzer üçgenler teoremi). Thales’in yaptığının Mısırlı kadastrocuların yaptığından farkı, teoremlerin yalnız belli hallere uygulanan pratik kurallar değil, doğrulukları kendilerinden kaynaklanan genel haller olduğunu fark etmiş olmasıydı. İlk defa bir insanoğlu, Tanrılar kendisine fısıldamadan tüm evrende geçerli bir kuralı keşfediyordu. Bunun farkına varması Thales'i çok heyecanlandırdı. O kadar ki tüm yaşamını bilgi üretmeye, yani bilime adamaya karar verdi.
Reklam
28 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.