Mutluluğu mandalladım
Gönül telime, rüzgarda uçuşan çamaşırlar gibi...
Güneşe hasret....
Turuncu renklere bulanmış haliyle.
Sıcacık bakışlarını hissederim , gözlerini kapatsan bile.
Kaç bilinmemiş ırmaklar getirir bana seni.
Hangi gül sularıyla yıkandı o kutsal teni.
Koklasam doyasıya saçlarının telini...
Hacer i esved gibi dokunsam
Taç yapraklara sardım seni
Papatya sarısına
Yorgun martılara sordum seni
Dalıp ömür yarısına
Ordasın biliyorum
Ardında tuz gölünün
Bilirsin beni aklım
Bazı şeylere çok takılır
''Sevgilim, sevgilim, sen ordasın! Ben yokum.
Bir adım ötede ben ben değilim. İzbe bir meyhanedeyim ben, çarşıya komşu. Şamanist bir tutkuyla kendimi süslüyorum; yitik aşklarla, çıkılmamış yolculuklarla, başarılamamış intiharlarla.
Kötü mimarlar gibiyim, abartılı sevinçler
kuruyorum içki sofralarına.
Kilisedeki Yahudiyim, öylece kapana kısılmış gibiyim;
suçum yok biliyorum: İşte suçum bu.
Ya da suçun ta kendisiyim.
Ey yaz ikindileri, ben bir imbikten başka neyim?
İşim gücüm uçurum ezberlemek değil mi?
Artık duymuyorum sesimi. Duysam... dilimi bilmiyorum ki!
Kilisedeki Yahudi, rolüne yeterince çalışmamış;
hâlâ geyikler kurguluyor çırılçıplak, kentin ıssız sokaklarında, ipek gergef üstüne kırmızı, sırf neşe.
Ey yaz ikindileri, ey zonklayan geçmişim, kopuzumda köpüren kara dil, içer ve fışkırt beni.
Bu bir yuğ törenidir ki, mezarım bu şiirdir.''
Bazen durduk yere öyle anılar geliyor ki insanın aklına, yaşıyorsun sanki yeniden ordasın o andasın tekrar... Kopup gidiyorsun şuanki olduğun yerden... Sonra bişey oluyor geri dönüyorsun ve o anıdan sonra yaşananlar aklına geliyor. O anılarda şöyle yapardım böyle yanına gelirdim, şurada ziyaret ederdim diyenler uçup gitmişler... Senin yüreğin o'nda kalmış onunki ise başkasına kaymış... Gerçekten sevenler gerçekten unutabilir mi ki bu kadar kısa zamanda... Gidemez... Kendimden biliyorum...