Geldiler.
Çoktular ve güçlüydüler.
Bitek toprakları aldılar
Ağaç kestiler hızarla.
Kumaş dokudular
Suyu kullandılar aygıtlarda
Ananı atanı köle dediler
Bey oldular Elekçi ırmağına
Sana ırmak kıyıları kaldı.
Taşlar ve orman gülleri Kestin. Desteledin.
Dikenler ellerini kanattı
Her gece tarlanı yeniden dağıtınca tanrı
Güldüler
Beydi adı Mazhar olan Gölge. Hamak. Besleme. Yelpaze
Sinek tutar tüfekle oynardı (Şimdi tecimenlerin) kestaneliklerde Beydi adı Mazhar olan
Önce yakasını çiğnedi.
Yere tükürdü
Seni dövdü tekmeledi
Yatışmadı.
Sezdi ki uşaklar Öldürüleceksin.
Her sabah uyanınca bir daha bak Eğleğinin karşısında yar
Yar ki seni kırığınla çıkığınla çuvala doldurup
Oradan ırmağa atmıştılar
Beylerin yerinde tecimenler Oyuklar. Sessizlik.
Güvercinler. Yar
Her sabah uyanınca bir daha bak Seni dolu bir tüfek gibi tutacak...
Sevmek diye bir şey yoktur aslında;
dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar dolaşır,
uydurulmuş anılar, sahte öyküler,
hiç kullanmadığım yerlerimi bıraktım onlara,
yine de son kapıma dayandılar
kapının ardı karanlık deniz,
denizde masum, tetikteki sızım, son inancım
gördüler onu...
Artık şimdi o karanlık denizde
"binlerce hiç kimseyim"!
İki karanlık orman birbirini sevse ne olur, sevmese...
Kusurlu olanın arkasında kusursuz olanın olduğuna; ender şeylerin sıradan şeyler yığını içinden keşfedileceğine, yeni ve denenmemiş bir vakadan çıkan sonuçla-maddi koşulların tam tamına aynı olduğu başka vakalardan farklı olabileceğine inanırdı.