Şiirin büyük bölümü, atasözleri tarzında kaleme alınmıştır. Bu dünyada hayatımızı idame ettirebilmek için gerçekçi birtakım öğütlere ihtiyaç duyuyorsak, aslında bu oldukça makul bir anlatım tarzıdır. Şiirde dostluğun getirdiği sorumluluklar, sağladığı yararlar, konukseverliğin getirdiği yükümlülükler, uyanık ve tedbirli olmanın gerekliliği, yoksulluk ve beraberinde getirdiği sıkıntılar, kimlere güvenilip kimlere güvenilmeyeceği, iyi niyetliliğin neden gerekli olduğu gibi konular hakkında konuşmalar yer almaktadır; ve bütün bu konular, tam da dünyevi bilgeliğin sırrına mazhar olmuş bir tanrıya yakışır niteliktedir. Ayrıca, bu şiirde ancak bir büyü ve büyücülük tanrısına yaraşır nitelikte tılsımlar ve büyüler de yer almaktadır. Şiirin bazı yerlerinde ise karşımıza kısa öyküler çıkabilmektedir. Ancak bazı dizeler vardır ki, ne anlama geldikleri tam bir muammadır. Loddfafnir adlı meçhul bir kişiye sesleniyor görünen bilgelik hakkındaki bir grup dörtlükten hemen sonra ve Odin olması muhtemel bir simanın yaptığı büyülerin listesinin çıkarıldığı bölümden hemen önce yer alan şu dizeler, buna bir örnek teşkil etmektedir
Hatırlıyorum asılı kaldığımı rüzgâr alan bir ağaçta,
Hem de tam dokuz gece boyunca.
Mızrak yarasıyla teslim ettim ruhumu Odin'e,
Kendimi, aslında yine kendime.
Köklerinin nerelere uzandığını kimsenin bilmediği,
O ağacın dalları üzerinde.
Ne yiyecek verdiler, ne de bir damla su boynuzdan.
Dikkatle baktım aşağıya, yukarıdan.
Topladım runleri; hem de inleye inleye,
Ve sonra düştüm yine.