Kitabın bazı yerlerini okumakta zorlansam da genel olarak beğendim. Üstelik gündemde olan bir konuyu da ince bir şekilde işlemesi hoşuma gitti.
Zeki çocuklar; ülke-din-kültür farketmeksizin toplanıp yeryüzünden çok uzak bir yerde asker gibi eğitiliyor.
Eğitim her ne kadar profesyonel olsa da öğrenciler bir süre sonra kurallara karşı çıkmaya başlıyor ve olaylar bu şekilde gelişiyor.
Ahmed bir gün Pakistan'a dönecek ve senin sayende Müslüman olmayanlarla birlikte barış içinde yaşama fikrinden nefret edecek. Bir başka deyişle otuz, kırk sene sonra çıkacak bir savaşın tohumlarını attın.
Zeck bunun iyi bir şey olmadığını biliyordu. Müslümanlar yıllar önce felaketle sonuçlanan Sünni-Şii Savaşı'nın ardından terörizmi bırakmış, hatta İsrail ile uzlaşmaya gidip, ekonomi ilişkileri kurmuşlardı. Ama herkes Müslüman dünyanın aslında ne denli küskün olduğunu biliyordu. Müslümanların çoğu Hegemonya'nın kendilerine adil davranmadığını düşünüyordu. İmamların ve Ayetullahların laik bir Hegemonya değil, bir Halifenin liderliğinde birleşen bir dünya istediklerini herkes biliyordu. "Şeriatla yaşarsak, Tanrı bizi bu canavarlardan korur. Tanrı bir uyarı gönderdiğinde aklımızı başımıza alıp, onu dinlememiz gerekir. Oysa biz aksini yapıyoruz ve Tanrı kendisine isyan edenleri korumaz," diyor, bu düşüncelerini seslendirmekten çekinmiyorlardı.
"Eğer o Hollandalı Hıristiyanlar Aziz Nicholas Gününü kutlayabiliyorsa, o zaman Müslümanların da Ramazan'ı ve Yahudilerin de Tabernacles Bayramını ve benim de sevgi ve barış öğretimi uygulayabilme hakkım olmalı.