Güzellik günahın damgasını taşımaktaydı. Ondan tam bir güvenlik içinde yararlanabil­mek için, onu dinin hizmetine sokarak kutsallaştırmak gerekmekteydi.
Simgecilik, müziğin bizde uyandırdıklarına benzeyen, ilham yoluyla hissedilen ilişkilerin kusurlu çevirisiydi. Vide­mus nunc per speculum in aenigmate. Bir esrarın karşısında olunduğu bilinci bulunmaktaydı, fakat şekiller aynanın için­de farkedilmeye çalışılıyordu. İmgeler, ancak başka imgele­rin aracılığıyla açıklanabiliyorlardı. Simgecilik, bizzat yara­dılışın aynasının karşısında tutulan ikinci bir ayna gibiydi. Her kavram, şekle sokulu veya resimsel hale gelmişti. Dün­yanın temsili, bir katedralin ay ışığındaki dinginliğine ulaş­mıştı ve düşünce burada uykuya yatabilirdi.
Reklam
Fransa ve Burgonya'da olduğu kadar Floransa'daki Orta Çağ sonlarının aristokrat hayatının tümü de, bir düşün temsili­ni gösteri halinde sunma yönünde bir çabadır. Hep aynı düş; kahraman ve bilge, şövalye ve genç kız, basit ve memnun çoban düşü söz konusudur. Fransa ve Burgonya bu düşü eski zevke hitap eder şekilde oynamaktadırlar; Floransa ise, aynı tema üzerinde yeni ve daha güzel bir oyun icad etmiştir.
Orta Çağın sonlarında hâlâ ilke olarak, tanrı ile dünya arasındaki tercihten başka bir şey yoktu: dünyevi tad ve güzellikleri ya tam reddetmek, ya da bunları, ruhunu tehlikeye sokarak cesurca kabul etmek.
Marguerrite d'Anjou, onaltı yaşındayken İn­giltere kralı geri zekalı Vl. Henry'yle evlenmişti.
Ortak özellikler üzerine dayandırılan simgesel benzeştirme, ancak bu özelliklerin şeylerin özü olarak kabul edil­meleri halinde anlama sahiptir. Dikenlerin ortasında açmış beyaz ve pembe güllerin görülmesi, Orta Çağ zihniyetinde hemen simgesel bir benzeştirmeye yol açacaktır: örneğin ­infazcıların arasında şanlarıyla parıldayan bakireler veya din şehitleri benzeştirmesi. Benzeştirme meydana gelmektedir, çünkü yüklemler aynıdır: güzellik, sevgi, saflık; güllerin renk­leri, aynı zamanda bakirelerin (beyaz) ve din şehitlerinin (kan kırmızısı) de renkleridir. Fakat bu bağlantı, ancak sim­gesel kavramın iki terimini birbirine bağlayan bağlaç, onla­rın ortak özlerini belirten mistik bir anlama sahip olabilecek­tir. Başka bir ifadeyle, kırmızı ve beyaz renkler eğer miktarsal tabana dayalı fizik bir adlandırmadan daha öteye geçe­rek, bağımsız gerçekler olurlarsa, bu mistiki anlam ortaya çı kacaktır. Vahşinin, çocuğun ve şairin düşüncesi, onları asla başka şekilde görememektedir.
Sayfa 302Kitabı okudu
Reklam
104 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.