"Herkes için ve hiç kimse için bir kitap!"
Böyle karşılıyor eser sizi.
Daha o an anlıyorsunuz içine atılacağınız maceranın hiç de kolay bir macera olmadığını...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Eseri elinize alıp, okuyup bitireyim şeklinde başlamanız oldukça yanlış olacaktır. Bunu akıcı değil anlamında söylemiyorum kesinlikle.
«Ana hukukunun kadına muazzam bir toplumsal iktidar konumu sağladığı dönemleri ve halkları bir tarafa bırakırsak, kadın cinsinin durumu sürekli ezilenlerin, ikinci sınıf insanın, aşağı bir cinsin durumu idi. Erkeğin çıkarcılığı, daha güçlü olanın kanlı şiddeti, kadının
ve toplumsal etkisinin gelişmesini demir zincirlere vurdu ve bu olgunun üstünü
Geldik mi çok okunan, çok yorumlanan, çok sevilen, öve öve bitirilemeyip üstüne bir de günümüz siyasetine uyarlama yapılmaya çalışılarak güzellemeler peşinde koşulan hayvanlar alemine :)
İşte bu nedenle konuya tam olarak nereden gireceğimi bilemedim. Genellikle görmezden gelinen bir noktaya vurgu yapmak istiyorum. Orwell gerçekte kimdir? Sadece
Ruhun kendi içsel uyumuna yakınlığı, algı boyutunda dış yaşama olan uzaklığı kadardır. Çünkü içsel bütünlük, hakikatin peşine düşüldüğünde zuhur etmeye başlar. Tamlığa ulaşma yolunda arzular farklılık gösterebilir ama aynada kendine bakmaya cüret edebilen özne için yalnızlık kaçınılmaz ve ortak bir olgudur. Burada sosyal bir yalnızlıktan
Buruk bir tat var eski kriz günlerinden damağımda... Yoksulluk karşısında bir bütün olunurdu. Ekmeğe zam mı geldi? Elektrik faturaları mı arttı? Kıyafet almak zorlaştı mı? Alım gücü mü düştü? Herkes aynı anda rahatsız olur, birbiriyle dertleşir firesiz hizalanırdı.
Ne değişti?
Sosyal medyada yayınlanan sokak röpartajlarında siz de denk gelmişsinizdir.
Bir ihtiyar çıkıp "Poğaça alamıyorum. Bir poğaça olmuş 15 lira, su 10 lira" diyor... Diğer ihtiyar "eee su içme önceden su mu vardı, biz köyde yağmur yağınca su içiyorduk" diyebiliyor.
Poğaçanın, suyun fiyatının zamlanması artık ortak sorunumuz değil...
Yine bir ihtiyar "Ne ekonomik sorunu ya? Ben bulgurumu, yağımı alabiliyorum. Bakıyorum insanlara karısını, kızını almış dışarıda yemek yiyor. Sapık bunlar diyerek sinirlenebiliyor.
Bir başkası "şükürsüzsünüz" diye, dert yananı azarlıyor.
Ayrı düştük... Düşürdüler.
Müsait bir yerde inecek var Şoför Bey!
Hep birileri bulaşık yıkarken diğerleri gazete okuyup televizyon seyrediyor; hep birileri vururken diğerleri dayak yiyor. Kısacası ortada birden çok insanın paylaştığı toplumsal bir sorun var. Bir yanda erkekler, diğer yanda da kadınlar toplumsal bir ilişkinin tarafları aslında. Böyle olunca da bu özel gibi görünen, tek tek her birimize özgüymüş gibi sunulan sorunu özel sorunumuz olmaktan çıkarıp, ezilen bir grubun ortak sorunu olarak ortaya koymamız gerek.
Kitabın ilk yayınlanma tarihi 1991 ancak dilimize kazandırılma tarihi 2018. Okumaya başlayacaklar bunu unutmasınlar çünkü yazarın şikayet ettiği televizyon artık yerini bambaşka bir şeye bıraktı, internete.
Orijinal adı "Dumbing Us Down" olan kitap dilimize "Aptallaştıran Eğitim" olarak çevrilmiş. Yazarın savunduğu görüş;
Kendini Arayan İnsan, Rollo May’in okuduğum ikinci kitabı. Bu gidişle tüm serisini okuyabileceğime inandığım bir yazar oldu kendisi. Daha çok bir psikoterapist gözüyle, kimi zaman sosyolog, kimi zaman da filozof gözüyle modern insanın yaşadığı içsel sıkıntıları irdeliyor. Okuyucu yatıştırmak yerine rahatsız ederek, ‘cesurca bir adım atmadan’