Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi. Günümüz İslam anlayışının, birçok ortak noktası olan Avrupa-Amerika medeniyetlerinin birikimlerine karşı farklı bir yaklaşım sergilemesine bir anlam veremiyoruz.
Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsernek zorundayız- sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağız. Demek ki mesele, bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok olacak mıyız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değederimizi koruyabilecek miyiz de.
“Bir anne-babanın en büyük suçu, çocuğunu tanımamak, anlamamaktır”
Kitaba başlarken yorum olarak da belirttim bu yazarın netliğini sevdim. Tespitlerinin çoğuna da katılıyorum. Gereksiz yere kutsallaştırılan ve aslında bizim birey olmamızın önüne geçen en temel olgu olan aile kurumunu her yanıyla irdelemesi hoşuma gitti. Şöyle diyor Nihan Kaya: “Bize bitirme özgürlüğü tanınmayan ilişki gerçek bir ilişki değildir.
Hepimiz biliyoruz fakat ortak bir sorunumuz var: amel edemiyoruz...
Peki bunun nedeni ne? Sadece nefsimize uymak mı? Kitabı okuduğunuzda sorunun sadece nefse uymak olmadığını anlayacaksınız.
İlk olarak Kur'an'dan Nuh, İsa, Musa, İbrahim ve Muhammed aleyhissalatü vesselâm'ı örnek veriyor.
Sonra 'Tevfik' ve 'Hızlan'ı anlatıyor kitap. Tevfik; yani Allah'ın yardımıyla kulun salih ameller işlemesi ve günahlardan korunması.
Hızlan; Allah'ın kulu kendi nefsiyle baş başa bırakması yani yardımsız bırakması.
Bu yüzden insan kimi zaman günah işlemeyip salih amellere yönelirken kimi zaman da günahlara yöneliyor. Allah bir kulunu nefsiyle baş başa bırakırsa o kulun günah işlemesi kaçınılmaz oluyor. Bu Allah'ın elinde. Bu yüzden insan bazen istese de namaz, tesettür gibi emirleri yerine getiremiyor veya istese de bazı günahları terk edemiyor. Bu doğrudan Allah'ın yardımıyla ilgili. Allah hidayeti dilediğine verir dilediğine vermez. Hidayet verilmiş bize fakat hidayette kalacağımız garanti değil. Bu yüzden Sahabe efendilerimiz bile son nefeste imansız gitmekten daima korkmuşlardır. En büyük yegane çare Allah'a dua ederek O'ndan yardım istemek. O'nun yardımı olmazsa hiçbir ameli işleyemez, hiçbir günahtan kurtulamayız.
Oysa çoğu dindar, inandıklarına inanmak için hiç de kanıt peşine düşmemiştir. İçine doğduğumuz kültür, inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Kendimizi "inanmış" bulur, bu inancı sorgulamayı da çoğu zaman gerekli görmeyiz.
REJIM VE SISTEM
Gerçekten de önümüzdeki seçimler sistem içinde gerçekleşecek doğrudan iktidar değişimiyle ilgili hedefler taşıyorsa da rejim boyutunda bir dönüşümü de kapsıyor. Bilindiği üzere sistem ve rejim farklı şeylerdir. Sistem farklı ögelerden oluşan anlamlı bütünlüklerdir. Bu bağlamda siyasal sistem, ünlü siyaset bilimci M. Duverger’in