Bu andan itibaren doğal olmayan şeylerin farkına varmaya başla. Örneğin, bedenin tamamen sağlıklı: sessizce otur, onun bilincine var. İyi olmanın keyfini çıkar. Hiçbir sorun yok – tadına var! Bunun bilincinde olmak için çaba harca. Karnın doydu ve bedenin tatmin oldu; bunun bilincinde ol. Aç olduğunda doğa seni uyarıyor, ama doğanın tamamen doyduğunda seni uyaracak bir sistemi yok; bunun geliştirilmesi lazım. Doğa bunu geliştirmek zorunda değil, çünkü doğa hayatta kalmaya odaklı; bundan fazlası lükse giriyor. Mutluluk lükstür, en büyük lüks.
Normalde beyin her zaman acıyı fark eder, mutluluğu etmez. Başın ağrırsa farkına varırsın. Başın ağrımadığında başının iyi olduğunun farkına varmazsın. Bedenin acıdığında bunun bilincinde olursun, ama beden sapasağlamken sağlığın bilincinde olmazsın. Neden o kadar mutsuz olduğumuzun temelinde bu neden vardır: tüm bilincimiz acıya odaklı. Sadece dikenleri sayarız – hiç çiçeklere bakmayız. Bir şekilde dikenlere takılır ve çiçekleri göz ardı ederiz.
Reklam
Sen sebepsiz mutlu olmanın delilik olarak görüldüğü çılgın bir toplumda yetiştirildin. Hiçbir neden yokken gülümsüyorsan insanlar kafadan çatlak olduğunu düşünürler – Neden gülümsüyorsun? Neden o kadar mutlusun? "Bilmem, sadece mutluyum işte" dersen, cevabın onların sende bir tuhaflık olduğuna dair inançlarını pekiştirir. Ama eğer
Acıdan, mutsuzluktan, ıstıraptan vazgeçmek kolay olmalı. Zor olmamalı: mutsuz olmak istemiyorsun, demek ki arkasında karmaşık bir şeyler var. Bu karmaşıklık da şudur, ta çocukluğundan beri mutlu, neşeli, coşkulu olmana izin verilmiyor. Ciddi olmaya zorlandın ve ciddiyet de kederin göstergesidir. Hiç istemediğin şeyleri yapmaya zorlandın. Çaresiz, zayıf ve başkalarına bağımlıydın; doğal olarak onların dediklerini yapmak zorundaydın. Bunları istemeden, mutsuzlukla, direniş içinde yaptın. Kendi kendine karşı o kadar çok şey yapmak zorunda kaldın ki zamanla bir şey sana çok açık gelmeye başladı: senin aleyhine olan her şey doğrudur ve senin aleyhine olmayan her şey de yanlış olmalıdır. Bu yetiştiriliş tarzı seni mütemadiyen mutsuz etti, bu hiç doğal değil. Neşeli olmak doğaldır, tıpkı sağlıklı olmanın doğal olduğu gibi. Sağlıklı olduğunda doktora gidip "Niye sağlıklıyım?" diye sormuyorsun. Sağlığınla ilgili herhangi bir soruya gerek yok. Ama hastalandığında hemen kendine sormalısın, "Niye hastayım? Nedeni nedir, hastalığımın nedeni nedir?"
Benim doğru tarifim nedir? Varoluşla uyum içindeki her şey doğrudur ve varoluşla uyumsuz olan her şey yanlıştır. Her an çok uyanık olman gerekiyor, çünkü buna her an yeniden karar verilmesi lazım. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna dair hazırdaki cevaplara güvenem
Tüm öğrendiklerini unut – "Bu doğrudur ve bu yanlıştır." Hayat o kadar katı değil. Bugün doğru olan yarın yanlış olabilir, şu an yanlış olan bir sonraki dakikada doğru olabilir. Hayatı sınırlandıramazsın; ona "Bu doğru ve bu yanlış" gibi etiketler koyma lüksün yok. Hayat her şişenin üzerinde içinde ne olduğu yazılı bir ilaç değil ki neyin ne olduğunu bilesin. Hayat bir gizem; bir anda bir şeyler yerine oturur ve o zaman bu doğru olur. Bir başka anda köprünün altından o kadar çok su akmıştır ki artık hiçbir şey yerine oturmuyordur ve yanlıştır
Reklam
Doğal olarak, suçlu olduğunda kiliseye, sinagoga gidiyorsun; papazdan, hahamdan sana yardım etmesini istiyorsun, çünkü düştüğün derin karanlıkta – ki bunun oluşmasından onlar sorumlu – o kadar çaresizsin ki seni koruyacak, yardımcı olacak, ışığı gösterecek birine ihtiyacın var. O kadar çaresizsin ki papazın senden daha bilgili olup olmadığını
Bütünle nasıl savaşırsın? Fikrin kendisi bile pek zekice sayılmaz. Ve sen o bütün tarafından yaratıldın, bu durumda o nasıl senin düşmanın olabilir ki? Doğa senin annen; sana karşı olamaz. Bedenin yaşamının ta kendisi; sana düşmanca davranamaz. Onunla devamlı itişme halinde olmana rağmen o sana hizmet etmeye devam ediyor. Uyanıkken hizmet veriyor, hatta uykudayken bile hizmette kusur etmiyor. Kim nefes alıyor? Derin bir uykudasın ve horluyorsun. Bedenin kendine has bilgeliği var. Nefes almaya devam ediyor, kalp atıyor, beden sen olmadan da işlevini sürdürüyor. Hatta sen orada değilken daha iyi çalışıyor. Senin varlığın hep bir huzursuzluk kaynağı, çünkü beynin bedene karşı olman gerektiğini söyleyen insanlar tarafından şartlandırıldı.
Uyanık ol. Mutsuz olmayı seçtiğin her an şunu hatırla: bu senin seçimin. Bu farkındalık bile yardımcı olacaktır; bu benim seçimim ve sorumluluğum ve bunu ben kendime yapıyorum, bu benim marifetim, dedirten bir bilinçlenmedir bu. Farkı hemen hissedeceksin. Aklın kalitesi değişecektir. Mutluluğa uzanman kolaylaşacaktır.
İşte senin işin bu – çocukluğunu yeniden kazanmak, onu yeniden elde etmek. Tekrar çocuk olabilirsen o zaman mutsuzluk olmayacak. Bir çocuğun mutsuz anlar yaşamadığını söylemiyorum – yaşar. Ama yine de mutsuzluk yoktur. Bunu anlamaya çalış. Bir çocuk mutsuz olabilir, sefil olabilir, bir an için çok yoğun keder hissedebilir, ama o mutsuzluk ile öylesine bütünleşir ki arada hiçbir ayrım yoktur. Çocuk mutsuzluğuna ayrı, farklı bir şey olarak bakmaz. Çocuk mutsuzluğun ta kendisidir – onu o derece yoğun yaşar. Ve mutsuzlukla bütünleştiğinde o mutsuzluk olmaktan çıkar. Eğer onunla bütünleşirsen bunun da kendine has bir güzelliği vardır. Bir çocuğa bak – şımartılmamış bir çocuğa, demek istiyorum. Kızgınsa tüm enerjisi öfke olur; geriye hiçbir şey kalmaz, hiçbir şey dizginlenmez. Burada akıl yoktur. Çocuk öfke olmuştur – öfkeli değildir, öfkenin ta kendisidir. Ve sonra güzelliği gör, öfkenin çiçek açmasını. Çocuk hiç çirkinleşmez – öfke içinde bile güzel görünür. Sadece daha canlı, daha hayat dolu, daha gergin görünür – patlamaya hazır volkan gibi. Öylesine ufacık bir çocuk, öylesine büyük bir enerji, öylesine atomik bir varlık – tüm evren patlamak üzereymiş gibi. Bu öfkeden sonra çocuk sessizleşecektir. Bu öfkeden sonra çocuk çok huzurlu olacaktır.
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.