Alparslan gül burcundan bakıyordu âleme Tebessüm akıyordu Yesevî ırmağından Bir damla abıhayat dokununca kaleme Heceler hâkân oldu o Ümmî'nin çağından Gecesinde dolunay, göğsünde ulu çınar Osman Gazi göklere kubbelerden yürüdü Bir tecellî ki, sırrı mahşere kadar yanar İstanbul'un ufkunu kehkeşanlar bürüdü Yakut yüzlü dağların
«Kara Buğa Osman», 1326'daki ölümüne kadar Rumlardan birkaç şehir almış, yanına epey Türk bahadırı toplamış ve Bursa'yı küçük oğlu Orhan Beğe kuşattırmıştı. Bursa yıllarla süren bir kuşatmadan sonra, alp erenlerin ve kahraman dervişlerin himmeti ile alındığı sırada Osman Beğ ölüyordu. Fakat bu Bahadır Beğ öyle bir tohum atmıştı ki ondan
Reklam
Süleyman Paşa bir kazaya kurban gitmeseydi herhalde Tuna'ya kadar yürüyecekti. Orhan Beğin küçük oğlu Murad Beğ, ağasından, babasından, amcasından ve dedesinden hiç de daha az değerli değildi. Onda bütün savaş ve devlet erdemleri toplanmıştı. Babasının başladığı teşkilâtı olgunlaştırarak orduya daha büyük bir düzen vermişti. Artık Avrupa Türk tehlikesini görmeye başlıyor, birleşip Türkleri yenmek için kıpırdanışlar oluyordu. Bu kıpırdanışın ilk neticesi 1364 te görüldü. Sırplar, kendilerine yardıma gelen Macar ve Romenlerle birleşerek Türklere bir vuruş yapmak için yürüdülerse de bir gece baskını ile mahvedildiler. Tarih buna Sırp sındığı dedi. 1389 da Sırplar, Macarlar, Romenler ve fazla olarak Boşnaklar yeniden birleştiler. Bu sefer, Türklüğü Rumeliden atmak için yürüyorlardı. Gazi Murad Beğ, birleşik düşmanları Kosova da karşıladı. Savaş Türklerin tam zaferiyle bitmiş, fakat Gazi Murad Beğ şehit olmuştu (27 ağustos 1389). Onun babası Orhan Beğ, dedesi Osman Beğ, dedesinin babası Ertuğrul Beğ hep gazi idiler. Kendisi ise şehitlik rütbesine kavuşmak suretiyle atalarını geride bırakıyordu.
Türkiye'nin batı uçları İlhanlıları pek tanımıyorlar, onlar da bunun için teşebbüste bulunmuyorlardı. On dördüncü asır başında İlhanlı hanedanı yıkıldığı zaman Türkiye darmadağınıktı. Fakat bu dağınıklıktan güçlü bir topluluk doğacaktı. Çünkü Türk dervişleri Anadolu da ömür tüketerek maddî birliğin temeli ve şartı olan ruh birliğini, inanç
512 syf.
6/10 puan verdi
Savaş döneminde avukatın anadoluya geçişini ve aşklarını konu alan eser oldukça sürükleyici. 2 kadın arasında kalan ve ikisine de aşık olan avukat Anadolu’dan Gazi olarak döndükten sonra bunalıma girip tekrar Anadolu’ya gitmek ister ve kimseyle görüşmek istemez. İlk aşkı olan Nevnihal’i görmek için gizlice gittiğinde Nevnihal kendisini tanımaz ve dilenci sanar. O kişinin, sevgilisi genç avukat olduğunu anlayan Nevnihal topal bir erkekle evlenemeyeceğini söyleyip vazgeçer aşkından. İkinci aşkı Leyla’yı da görüp şehri terketmeyi düşünen avukat tesadüfen Leyla ve ailesini görür. Leyla ve ailesi genç avukatla gurur duyup kucak açarlar.
Mütareke Yıllarında Aşk
Mütareke Yıllarında AşkOsman Aysu · Ephesus Yayınları · 201799 okunma
Kitapta mevcut yalan veya yanlışların hepsini reddetmek isteseydik yazarın eserine yakın büyüklükte bir eser yazmak gerekirdi. Çünkü bu İngiliz Yüzbaşısı, örneğin, Şeyh Said isyanında Şark İstiklal Mahkemesi Reisi'nin Afyon Milletvekili Ali Bey olduğunu zannediyor. Yahut tıpkı bir romancı gibi, idam kararları verildiği gece Gazi tarafından elçilerin davetli bulundukları mükellef ve eğlenceli bir balo tertip olunduğunu hayal ediyor. Böyle bir balo verilip verilmediğini hiç olmazsa elçilerden sorup anlayabilirdi. Daha sonra Milletvekili Ali Şükrü Bey'i Topal Osman öldürdüğü zaman İsmet Paşa'nın Başvekil olduğunu yazıyor. Halbuki o zaman Başvekil Rauf Bey'di.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.