Demek ki biz fark etmeden sürekli bir kabuk değiştirme içindeydik. Bizans'tan kurtul, Osmanlı'dan kurtul, Arap kültüründen kurtul... Şimdi de yeni moda: "Kemalizm'den kurtul!" Mavi Alay'ı sakla, Struma'yı sakla, Ermeni olayını sakla.
Ben inançlı ve dindar bir aileden geliyorum. Büyük dedem Osmanlı sultanları zamanında şeyhülislammış. Bizimki ler her ramazanda mutlaka oruç tutmuşlardır. Bu doğal bir şeydi, kendiliğinden yapılırdı, mühim bir mesele sayılmazdı. Günümüzde oruç tutmak yetmiyor, herkese oruç tuttuğunu göstermek ve tutmayanları da göz hapsine almak gerekiyor.
"Bir gün insanlar hayatlarını fazlasıyla işgal eden dinden bıkacaklar ve kötülerin yanına iyileri de katarak her şeyi inkar edecekler."
Osmanlı ordusu, sadece " düşman" a karşı değil, yiyecek darlığı ile salgın hastalıklar başta olmak üzere, her türlü imkânsızlığa karşı da zafer destanları yazıyordu.
3 Temmuz 1908’de başına buyruk bir binbaşı, devrimci bir manifesto yayınlayarak tek taraflı bir girişimde bulundu. 23 Temmuz’da İTF lideri Enver Paşa, Aralık 1876’da ilan edilip sadece 3 ay sonra iptal edilen Osmanlı anayasasının yeniden yürürlüğe koyulduğunu ilan etti. İsyan çok kısa sürede Balkanlar’daki Osmanlı ordularına yayıldı. Enver’in bu beyanatından bir gün sonra Sultan Abdülhamit meclis seçimleri yapılacağını duyurdu. Ordusu isyan eden diktatör teslim olmuştu. Bu bir askerî darbe mi, yoksa bir halk devrimi miydi? Devrimin başını ordu subayları çekiyordu. Rejim ordusunun askerî disiplini, bu kez tersinden işlemişti: Erler ayaklanmamış ama subaylarının hükümete karşı harekete geçme emrine riayet etmişlerdi.
Muhteşem bir kitap . Kaç sezonluk dizi çıkardı bu kadar aktarılabilmiş olan kısmından bilemiyorum. Tarih , sanat , biat , görev bilinci , aile olmak , insan olmak , hayalleri olmak ve çok çok dahası kitabın içinde… sanıyorum anısı daha binlerce yıl devam edecektir. Osmanlı ve son 30 yılına muhteşem gönderme var detaylarında saklı tabiki anlayana! Kaplumbağa terbiyecisi eserini hangi his ve mesaj ile yaptığını öğrenebilmek ise bana göre şahısım adına büyük şans...toprağın bol mekanın cennet olsun Osman Hamdy (okuyanlar neden böyle yazdığımı anlayacaklar) ayrıca yazara büyük büyük teşekkür ile hayran kaldığımi belirtmek isterim.. kitapta ince bir detay ise büyük istanbul depremi olmasıydı ve Osman Hamdi detay vermiş oldukça bu günler ile ilgili.. okunsun derim ..
“Geç on yedinci yüzyılda sürgün harem ağaları ve onların vekilleri, Kahire’de Kalenin hemen batısında Birket’ül-fîl’in -‘Fil Gölü’- etrafındaki mahalleyi büyükçe bir hadım semtine dönüştürmüştü.”
1258 yılında Moğollar'ın Abbâsî Devleti'ni sona erdirmesiyle başlayan süreç. Arap siyasî ve kültürel gücünün gerilemesine, buna karşı Türk gücünün belirleyici bir unsur haline gelmesine sebep olmuştur. Rönesans'ın vaat ettiği akılcılık, bilimcilik ve hümanizm, modern dünyanın doğuşuna zemin hazırlamış; fakat bu arada İslâm, müslüman ve giderek Türk algısının çerçevesini de belirlemiştir. Avrupa ve Osmanlı, Batı ve İslâm dünyası, modern dünyaya bu tarihî yükü taşıyarak girecektir.
Balkanlar’da görev yapan düşük rütbeli subaylar arasında İttihat ve Terakki Fırkası (İTF) adlı muhalif bir gizli örgüt kuruldu. “Jön Türk” hareketinin kalbi, Osmanlı idaresindeki Selanik (bugün Yunanistan’ın Thessaloniki) şehriydi. İTF, Abdülhamit rejiminin güçsüzlüğüne ve yozlaşmasına öfkeyle bakan, orta sınıftan milliyetçileri bir araya getiren bir partiydi. Liberal anayasayı ve büyük güç statüsüne ulaşmak için gereken reformlarla modernleşmeyi savunuyordu.
“İstanbul’u ziyaret eden Avrupalılar, Topkapı Sarayı hadımlarının sarıklarına gümüş kamış taktıklarını belirtiyorlardı; bunları, işediklerinde huni olarak kullanıyorlardı.”
IV. Murad ve IV. Mehmed'in çocuk yaşta tahta çıkmaları Osmanlı geleneğinde bunalımlı durumlara yol açmıştır. Bu koşullarda Kösem Sultan'ın padişah adına hüküm verme yetkisi "resmi niyabet" değildir.
Konferansa gelen Alman müslümanlardan bir mühtediyye
Ahrent Hanım vardı. Bu kadın elli yaşlarında idi. Buluğ
çağından müslüman olduğu zamana kadarki namazlarını kaza
etmeye çalışıyordu. Bu yüzden ayakları yara olmuştu. Halbuki namaz borcu müslüman olduğu tarihten başlıyordu. Lâkin
bunu söyleyenlere inanmıyordu. Bana sordu. İzah ettim. Konferansım Almanca'ya nakledildiği için, sözlerimi dinlemişti.
İtimat etti. Onu Türkiye'ye dâvet ettim.
«- Buna nasıl cesaret edebilirim. Ben daha yeni bir
müslümanım!..» karşılığını verdi. Türkiye’yi İslâmî bakımdan
Osmanlı zamanındaki halde sanıyordu. Hâle bakın ki; bundan
on yıl sonra şu kadın Türkiye'ye gelmiş ve hatta benim evimde yapılmış hanımlararası bir toplantıya da katılmış bulunduğu
halde benim evime geldiğini öğrenemeden dönüp gitmişti. Ben
de çok sonra O'nun bizim evde çekilmiş fotoğrafını görünce bu
durumu anladım