Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu ve emsali konferanslar ve neşriyat ile Osmanlı İmparatorluğu hududu dahilinde yaşayan gayri Türk milletlerin aleyhine olmak üzere yeni bir Türk milliyetinin esasatı kurulmak isteniyordu. Bu şoven milliyetperverliğin [milliyetçiliğin], daha doğru bir tabir ile başka milletlerin kanıyla vücuda getirilmek istenilen yeni milliyetin literatürünü [edebiyatını] yapmak üzere yer yer bir Türk Ocakları, Türk Yurtları tesis olundu. Mecmualar ve kitaplar neşredildi. Gençlere bu yurt ve ocaklarda hususi bir terbiye veriliyordu. Rehberlerin itikadınca bu ocakların eşiğinde ilk temsil ameliyesi yapılıyordu. Fakat ileride göreceğiz ki bu ocaklar size Türkçü yetiştirdiği kadar bize de Kürtçü yetiştiriyordu.
·
Puan vermedi
Yıl 1876 Sadullah bey ve eşi Adviye hanım kızları Nerime ve Nebiye, çalışanları Rezzan Kalfa ile istanbul /Emirgandaki konaklarında huzur içinde yaşarlar. Büyük kardeş Nebiye sadelik seven kitap okuyan maskülen tarzda bir genç kızdır. Küçük kardeş Nebiye ise tam tersi günümüz tabiri ile kokoş bir cimcimedir. Adeta evin maskotudur. İlginin onun enerjisi yüzünden, üzerinde olmasından dolayı daha çok sevdiklerini düşünen Nedime kendinden 14 yaş büyük ud hocasına aşık olup evden kaçar. Kötü bir evlilik yaşadığı için daha fazla dayanamaz ve elinden tuttuğu 8 yaşındaki oğlu ile geri döndüğünde ise kapıyı bir yabancı açar ve ailesinin yazlık eve taşındıklarını öğrenir,babası bütün mal varlığını kaybetmiş kendinin hasretiyle gözlerini hayata kapamıştır. Anne ve kız kardeşi kol kanat gererler. Böyle hüzünlü başlayan kitap zamanla Osmanlı'nın bitiş zamanına da dem vurarak Abdülhamit zamanı ve Osmanlı Rus savaşı zamanlarını da anlatırken konu yıllar geçip Atatürk ün samsuna çıkışına gelince tüylerim diken diken oldu. Ardından Halide Edip in konuşması ve Anadolu'daki hazırlıklarla devam ederken yazarın milliyetçiliği hem Osmanlı zamanındaki hayatı hemde sonra olanları anlatımıyla kalbimi öyle bir yerden yakaladı ki anlatamam. Kitapta en çok Selahattin beye ve küçük feriduna çok üzüldüğümü söylemeden geçemeyeceğim bunlar kim derseniz okuyup öğrenin derim. Hem zamana yolculuk,hem aile bağlarına atıf,hemde umudunu kaybetme bittiği yerden tekrar başla diyen bir eserdi.
Aynı Yıldızın Altında
Aynı Yıldızın AltındaOya Akçizmeci · Ayrıkotu Yayınları · 20244 okunma
Reklam
"Benim ateştendir şimdi bütün vakitlerim.."
"İki serin namaz" dedi Nevzad Hanım içinden.. Okuduğu kitabı masaya bıraktı. Sonra da dört tarafı ateş gibi yanarken sığınacağı bu iki serin vakti sordu kendine. "Benim ateştendir şimdi bütün vakitlerim" diyerek göğe baktı. "İki serinlik namazını; sabah ve ikindiyi kılan kimse, cennete girer." Böyle yazıyordu okuduğu son cümlede.. İçi paramparçaydı, ah onun içi asla serin değildi ve kendini nerede avutacağını bilemez bir hâldeydi Nevzad Hanım. Kalktı, abdest tazeledi, bir yere dayanması icap ediyordu, düşmemek için. Zira etrafındaki her şey, imparatorlukla birlikte çökmekteydi. Etrafındaki her şey hızla kaçıp akıyor, şekil değiştiriyor, tanıdığını sandığı herşey kendisine yabancılaşıyordu. Yalnızlığın acısı kalbinin zarına değmişti... Elini değdirdiği her yan ateş.. Son Padişah'ın, son eşiydi o..
Topkapı Sarayı her şeye rağmen Osmanlı medeniyetini bütün şatafatıyla nakleder. Zaten Topkapı Sarayı da kapısında toplar olduğu için halkın verdiği bir isimdir.
Sayfa 97 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
Musta Kemal Atatürk’ün Sofya’daki Yılları
1914 yılı ilkbaharının bir günü, genç bir Osmanlı zabiti Sofya’nın şık kafelerinden birinde, Sobranye’deki Türk mebuslardan Zümrezade Şakir Bey’le birlikte oturuyordu. Mekan, müzik, servis mükemmeldi. Ansızın içeri giren bir köylü şık giyimli müşterilerin arasındaki boş bir masaya yöneldi, kendisine bir yer beğendi ve oturdu. Etraf bu kaba giyimli köylüye yadırgayarak baktı, garsonlar surat astılar ve köylü tarafından çağrıldıklarında oralı olmadılar. Köylü ısrar edince kendisine hizmet edilmeyeceği ve buranın böyle kaba saba kılıklı birine göre yer olmadığı, salonu terk etmesi gerektiği söylendi. Köylü kızmıştı, “ Bulgaristan benim ekip biçtiğimi yiyor, benim silahımla korunuyor. Parasını verdikten sonra istediğim yerde otururum ve bana hizmet edersiniz” dedi. Köylünün diretmesi sonucu isteği yerine getirildi. Genç zabit olayı dikkatle izlemişti. Arkadaşına şöyle dedi, “ Şakir, günün birinde bizim köylülerimizi de böyle görmek isterim, kendilerinden emin olmalı ve haklarını istemesini bilmelidirler.” Bu genç zabit Osmanlı İmparatorluğu’nun Safya’daki ataşemiliteri Kaymakam ( Yarbay ) Musta Kemal Bey’di.
Sayfa 93 - KronikKitabı okudu
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi incelemekle bitmeyecek bir Türkoloji, bir Türk Dil kaynağıdır. Bir coğrafya ve kültür kaynağıdır. Abidevî bir eserdir. Evliya Çelebi gibisi ne daha evvel ne de ondan sonra bizde olmuştur; ne de Avrupa'da kolay rastlanır.
Sayfa 89 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Üç Ayak
Şunu hesaba katmalıdır ki, İttihat ve Terakki, Osmanlı imparatorluğu'nun hiçbir hak ve nüfuzundan vazgeçmeye razı olmamıştır
Sayfa 50 - Pozitif yayınları/2004
Yeni devletin eski Osmanlı iradesinden devraldığı bu sefaleti, bu sert gerçekleri daha birçok sahalarda açıklayabiliriz.
Sayfa 353Kitabı okudu
72 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
19 saatte okudu
Merhaba. Ayın ilk kitap yorumu ile geldim. Geçen ay Sevim Burak'ın Yanık Saraylar öykü kitabını okumuştum. Yazarın üslubunu beğenince her ay bir Sevim Burak eseri okuyacağım gibi görünüyor. Yine pdf okumayı tercih ettim. Kitabı ilginç kılan ilk özelliği Yanık Saraylar kitabındaki "Ay Ya Rab Yehova" isimli öykü kitabını, bu eserde
Sahibinin Sesi
Sahibinin SesiSevim Burak · Yapı Kredi Yayınları · 2020196 okunma
Schweigger'imn çok ilginç gözlemleri vardır:
"Adamlar hamamda bile bir örtü kuşanıyorlar. Ne kadar edepli insanlar. Bu edep ve namusu bu barbarlardan öğrenmemiz lazım" diyor.
Sayfa 88 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
İstanbul'un tahılı, unu, buğdayı Dobruca'dan gelirdi. Süt ürünlerinin yağ ve peynirin Kırım'dan geldiği anlaşılmaktadır. Ekmek ve et Anadolu'dan gelmek zorundaydı. Türkiye, Rusya'nın ve Dobruca'nın buğdayına muhtaçtı.
Sayfa 82 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
Arap Saçı
4.Ordu Suriye'de iken, Havran dürzileri bize hemen hiç isyan etmediler. Niçin, bilir misiniz? Bütün Havran kabile kabile parçalanmıştı. Şeyhler Kendi öz kardeşleriyle dahi dost değildiler. Havran şeyhlerini yalnız bir menfaat birleştirebilir: vergi, hele ağnam (küçükbaş hayvan) vergisi! Tahsildar havran'a gittiği zaman, bütün dürziler birliktirler, tahsildar döndüğü vakit, yine bin parçadırlar. Biz harp devam ettiği kadar hiç vergi almadık; bilakis havranı altın ve nişana boğduk. Halep'ten Aden'e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi. Bu hissi ortadan kaldırınız. Suriye ve Arabistan meselesi, Arap saçına döner, karmakarışıklığın içinden çıkamazsınız. Müslüman araplar arasında bir Arap halifeliği hükümeti peşinde olanlar vardı. Hristiyanlar ise, daha fazla Türk düşmanı iken, en iyi idare Osmanlı idaresi olduğu fikrinde idiler. Çünkü kendilerini imtiyazlandıran Osmanlı idaresi kalkarsa, Müslüman Arapların baskısı tehlikesi vardır. Sonra yabancı bir idare iktisat, memleketin bütün kazanç kaynaklarına musallat olur. Türkler ise piyasa ve pazarda yerlilerin rakipleri değildirler. İşte bir Fransız vesikası:"... Maruni patriyi de bilir ki eğer Fransızlar, gelecek olurlarsa, haksız imtiyazları elinden alacaktır. Patrinin arzusu Fransız himayesinde, fakat Osmanlı idaresinde yaşamaktır"
Sayfa 45 - Pozitif yayınları/2004
" Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur... "
Sayfa 223 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Bizim İmparatorluk
Mısır fethe çıkan Cemal Paşa, kudüs'te, Şam'da, Lübnan'da, beyrut'ta ve halep'te oturduğu zaman, bir işgal ordusunun kumandanı gibi bir şeydi. Zeytindağının üstündeki Alman yurdunda biz, devenin üstüne merdivenle tırmanmaya uğraşan Avusturyalı subay, otomobilden ürken hecin, hecinden ürken macar atı, kanalı geçmek için taberiye gölünde tulum idmanı yapan Sivaslı nefer ve bir boğuk Arap sesi: -Felyahya! ... İmparatorlukların sanatı sömürge ve milliyet işlemektir. Osmanlı imparatorluğu, trakya'dan Erzurum'a doğru, koca gövdesini yan yatırmış, memelerini sömürge ve milliyetlerin ağzına teslim etmiş, artık sütü kanı ile karışık emilen bir sağmal idi.
Sayfa 44 - Pozitif yayınları/2004
Bugünün insanı yemek yapmayı büyük bir külfet ve angarya olarak düşünüyor. Halbuki bilmiyorlar ki bu, özendiğimiz Batı kültüründe bir meziyettir. İyi yemek yapmak bir kültür göstergesidir. Herhangi bir entellektüelden çok daha fazla takdir edilen kişidir aşçı.
Sayfa 80 - Timaş YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.