Osmanlı Büyükelçileri
Herhalde bunun sebebi Seyit Ali Efendi'nin, Osmanlı devleti tarafından bir Avrupa başkentine tayin edilen ikinci büyükelçi olmasıydı. ..... Osmanlı Büyükelçisi'nin evine yakın oturmak, bir statü göstergesi haline gelmiş, bu da mahalledeki tüm evlerin fiyatına yansımış, evler astronomik seviyede yükselmişti.
Sayfa 164Kitabı okudu
Osmanlı Büyükelçileri
Nihayet 24 Haziran günü Paris'e giren Osmanlı Büyükelçisi Seyyid Ali Efendi, ancak önemli krallara yapılan büyük devlet töreniyle karşılandı. (Fransız yazar Maurice Herbette, o zamana kadar Paris'i ziyaret eden Rus Çarı Deli Petro'ya bile böyle bir ilgi gösterilmediğini özellikle belirtiyor)
Reklam
Osmanlı Büyükelçileri
Parisliler, Osmanlı Büyükelçisi'ni pencerede olsun görebilme umuduyla geceli gündüzlü evinin önünde bekliyorlardı. Ayrıca Osmanlı Büyükelçisi'nin evine yakın oturmak, bir statü göstergesi haline gelmiş bu da mahalledeki tüm evlerin fiyatına yansımış, evler astronomik seviyede yükselmişti.
Osmanlı Büyükelçileri
Paris halkı bu değişimden çok etkilenmişti. Özellikle Parisli kadınlar başlarına kavuk takmaya, Osmanlı şalvarı ve Anadolu fistanı giymeye, hilâl şeklinde mücevherler kullanmaya başlamışlardı. Sosyete, Osmanlı Büyükelçisi Seyyid Ali Efendi'nin kılık kıyafetini taklitte yarışıyordu. Paris caddeleri, Osmanlı kıyafetine girmiş Parisliler yüzünden İstanbul caddelerine benzemişti. Böylece Paris'te bir Türk modası oluşmuştu
775 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
34 günde okudu
1.Dünya Savaşı başladığında yönetimde olan İttihat ve Terakki mensupları savaşa körü körüne bir Türkçülük ve Turancılık davasıyla mı girmişlerdi? İddia edildiği gibi gerçekten savaşta tarafsız kalabilir miydik? 1.Dünya Savaşı'nda büyük bir travma yaşayan Ermeniler işlerin bu raddeye gelmesini engelleyebilirler miydi ya da yaşanan bu durumu İtttihat Terakki önceden planlayarak bile isteye bir katliama mı girişti? İtilaf devletleri gemileri Çanakkale önlerine geldiğinde dahi devleti yönetenler Ermeni patriğiyle ve Ermeni ileri gelenleriyle görüşerek Ermeni isyanlarının ve tedhiş hareketlerinin durmasını istedi mi? Cepheye asker sevketmekten ya da cephede ki komutanlarla telgrafla haberleşmek olanağından uzak bir yönetim nasıl planlı bir "soykırım'a " imza atabilir. En önemlisi de iktidara sahip olan İttihat ve Terakki Cemiyeti son ana kadar unsurların birliğini savunan Osmanlıcı fikriyatına mensupken nasıl ırkçılıkla ya da Turancılık hayaliyle suçlanabilir? Unesco daimi elçimiz Altay Cengizer tarafından kaleme alınan kitapta dönemin büyükelçileri ve yabancı devlet adamlarının yazışmaları, telgrafları ve konuşmaları değerlendirilerek " Adil bir Hafızayla" bir sorulara cevap ararken; zor dönemde, zor bir karar vermek zorunda olan ve verdikleri kararın sonuna kadar arkasında durup bedelini de canıyla ödeyen, koskoca bir imparatorluğun enkazıyla başbaşa kalmış inanmış bir avuç insanın hakkını teslim etmeye çabalıyor.
Adil Hafızanın Işığında Osmanlı'nın Son Savaşı
Adil Hafızanın Işığında Osmanlı'nın Son SavaşıAltay Cengizer · Ötüken Neşriyat · 201727 okunma
milliyetçiliğin ayaklandığı ve hayatımızı etkilemeye başladığı 19. asırda bile imparatorluğumuzun Rum büyükelçileri, valileri vardır. Ermeni yüksek sınıftan memurları, nazır ve müsteşarIarı vardır.
Reklam
1896 Temmuz'undaki İstanbul Osmanlı Bankası baskını, Ermenilerin Sultanahmet'te toplanarak Galata'ya yürüyüşe geçmeleri ile başladı. Rusya ve Avrupa'nın şımartmasıyla bir zamanlar Osmanlının gözde tebaası Ermeniler, Osmanlının başkentinde ona kabadayılık taslayarak; hakaretler, küstahlıklar, taşkın hal ve hareketlerle Eminönü'ne ulaştıklarında bir Jandarma subayı daha fazla dayanamayıp şahsen müdahalede bulundu. Çoğu silahlı olan gruptan açılan ateşle öldürüldü. Bunların önüne herhangi bir emniyet gücü çıkamadığı gibi, halk da bu hezeyanı, hakaretleri, ürkek bir şekilde uzaktan izledi. Bu başıboş kitle Galata'ya gelince buradaki Osmanlı Bankası'na saldırarak binanın altını üstüne getirmeye koyuldular. Onlar bu işi yaparken Tophane rıhtımında ekmek paralarını kazanmaya çalışan hamal, çimacı ve kayıkçılardan oluşan Türklerin tepesi atınca sopalarla çıldırmış haldeki Ermenilerin arasına daldı­lar, kan gövdeyi götürdü. Ertesi gün ne kadar Avrupa devleti varsa hepsinin büyükelçileri sarayda ll. Abdülhamit'in huzurundaydı. Ağızlarından alevler çıkarak, bir gün önceki olaylarla ilgili akıl almaz şeyleri saydılar, döktüler. Abdülhamit sakindi. "Beni takip etsinler" dedi. Bir odanın önünde durup kapısını açarak, onlara içerideki silahları gösterip: "Bu silahları Ermeni yurttaşlarım kullandılar. Benim memleketimde bu silahları üreten fabrika yok," dedi. Sonra onları başka bir odaya götürüp içeride istif edilmiş sopaları gösterip: "Bunları da Türk vatandaşlarım kullandı. Bu odunlar benim memleketimin ormanlarına aittir," dedi, arkası­nı dönüp gitti.
Atatürk'ün dedesi Hafız Ahmet Efendi,
Atatürk'ün baba tarafından dedesi Kırmızı Ahmet Efendi'nin bir diğer sanı da Firari Ahmet Efendi'dir. Bir aralar orduya hizmet ettiği anlaşılan Ahmet Efendi'ye firari lakabının verilmesinin sebebi tarihlere Selanik Vak'ası olarak geçmiştir. Selanik Vak'ası'nın içyüzü şudur: Müslüman olan bir Bulgar kızı,
Sayfa 12 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
Elin Çinlisi bile Hamidin müstebit olduğunu görmüş
Midhat Paşa sayesinde anayasa ilan edilmiş, kanunlar yenilenmiş ve yeni bir diplomasi tesis edilmiştir. Ülkesinde güvenliği yeniden tesis etmiştir, halk da memnun olmuştur. Eğer Türk sultanı Midhat Paşa’yı dinlemiş olsaydı, Türkler güçlü ordularının da yardımıyla, bu reformlarla ülkelerini güçlendirebilir, 20 yıl içinde Fransa, Almanya, Avusturya
“Enveriye”den Ayrılma Yıl 1908, esas öykünün gerçekten başlamasından on yıl önce. Osmanlı İmparatorluğu devrimin eşiğindedir. Jön Türkler, 1878 Anayasası hemen geri getirilmezse, İstanbul’a yürüme tehdidinde bulunuyor. Kötü şöhretli uğursuz “kızıl sultan” boyun eğer ve Jön Türkler başkentte ve imparator­lukta iktidarı fiilen ele geçirir. Sultan
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.