1. Dünya Savaşı 20 milyona yakın insanın canına mal oldu. Almanya 1. Dünya Savaşı'ndan muazzam zayıflamış olarak çıktı. Toplam 65 bin kilometrekare toprak kaybetti. 7 milyon kişilik nüfus kaybına uğradı. Haziran 1919'da imzalanan Versailles Antlaşması'yla ordusunu 100 bin kişiye indirmeye mecbur edildi. Hava kuvvetlerine sahip olması yasaklandı. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşta verdiği toplam zayiat ise şöyleydi: 804 bin şehit, 250 bin esir, 400 bin yaralı olmak üzere toplam zayiat 1.454.000 oldu. Savaşta toplam zayiat olarak en büyük sayıya ulaşan ülke ise Rusya oldu: 6.761.000 toplam zayiatın içinde en büyük rakam ise verilen esir sayısıydı: 3.500.000. Almanya ise savaşta en çok askerini kaybeden ülke oldu. Hayatını kaybeden asker sayısı 2.037.000 idi. Neticede iki tarafın toplam zayiatı 32.779.826 olmuştu.
Sayfa 186 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Ordu, 1. Dünya Savaşı'nın ilk dönemlerine göre çok zayıf hale düşürülmüştü. Ordu birçok cephede adeta mahvedilmişti. 1. Dünya Savaşı'na neredeyse iki buçuk milyon askerle giren koca Osmanlı İmparatorluğu, 1917'de Sina Cephesi'nde ancak 43 bin kişilik bir kuvveti zorla ayakta tutabiliyordu. Savaş yakın bir gelecekte
Sayfa 120 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Lloyd George'un en büyük amacı ise Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması, adeta tarihten silinmesiydi. "Türkler mutlaka gitmeli", onun kamuoyunda kullandığı temel slogan olmuştu. Lloyd George, generallerin itirazına rağmen, Mısır'daki İngiliz ordusunun güçlendirilmesini ve taarruza geçmesini, başbakan olur olmaz adeta ilk emir olarak vermişti. Lloyd George Filistin'in ele geçirilmesini ve o toprakların Yahudiler için anavatan yapılmasını, biraz da almış olduğu dini eğitimin etkisinde kalarak, temel amacı olarak benimsemişti. Lloyd George yalnız değildi. Winston Churchill'i ilk kurduğu hükümete almamıştı. Churchill'i Osmanlı İmparatorluğu'nu 1. Dünya Savaşı'na sokan kişi olarak görüyordu. Ancak dayanamadı. Churchill'i Temmuz ayında hükümete aldı. Churchill de ilk iş olarak Kuzey Suriye'nin ele geçirilmesini gündeme getirdi.
Sayfa 118 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Çanakkale, olmuş bitmiş bir destan değildir. Bu destan akıl, kan ve inançla yoğrulmuştur. Bu savaş stratejik açıdan, en hayati bölgesinin işgal edilerek Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'nda saf dışı bırakılmasını engellemiştir. Bu sebeple Çanakkale Savaşı, ülkemizin varoluş mücadelesinin temelini oluşturan en büyük savunma muharebesidir.
Sayfa 77 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Belki de Enver Paşa tek başına, en azından Osmanlı İmparatorluğu'nun, Almanya'nın durumu tam aydınlanmadan erken bir zamanda 1. Dünya Savaşı'na girmesinde de en başat rolü oynamıştı.
Sayfa 34 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu'nu 1. Dünya Savaşı'na sokan kişilerin başında Enver Paşa'nın geldiği ileri sürülebilir.20 Ortada bir de gerçek vardır: Başta Sadrazam Said Halim Paşa olmak üzere hükümetteki birçok kişi, Osmanlı İmparatorluğu'nun mümkün olduğu kadar tarafsızlığını korumasına gayret göstermişlerdir. Almanya'nın savaşı
Sayfa 30 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Enver Paşa 22 Temmuz'da Almanya ile bir ittifak antlaşması yapmak istediklerini, Alman Büyükelçisi'ne bildirmişti. Kayzer II. Wilhelm 24 Temmuz'da Wangenheim'a olumsuz düşüncesini bir tarafa bırakarak, ittifak antlaşmasının görüşülmeye başlanmasını emretti. Osmanlı İmparatorluğu ittifak taslağını 28 Temmuz'da Berlin'e göndermişti. İstanbul'da ittifak antlaşması üzerine görüşmeler 1 Ağustos günü de devam etti. İşin ilginç noktası Almanya o gün, Rusya'ya savaş ilan etmişti. Gerçekte Sadrazam Said Halim Paşa ve birçok kimse de savaşa girmek istemiyordu. Savaşa sürüklenmeyeceklerini umuyorlardı. Asıl istediklerini ise antlaşmanın 4. maddesi ile elde etmişlerdi. Madde şöyle idi: "Almanya, Osmanlı topraklarını, tehdit edildiği takdirde gerekirse silahla savunma yükümlülüğünü almıştır." 2 Ağustos'ta antlaşma imzalandı. Almanya 3 Ağustos'ta Fransa'ya savaş ilan edince, 5 Ağustos'ta da İngiltere Almanya'ya savaş ilan etti. Böylece 1. Dünya Savaşı başlamış oldu.
Sayfa 24 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Mustafa Kemal 1. Dünya Savaşı'nın çıkışını ve Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girişini Sofya'da izledi. Yarbay Mustafa Kemal "pek yakında" bir dünya savaşının çıkacağını görmüştür. Mustafa Kemal savaşın nedeni olarak iki noktaya dikkat çekmektedir: İngiliz-Alman rekabeti, Sırbistan'ın Avusturya ve Macaristan'ın
Sayfa 14 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Halbuki en yalın haliyle dahi anlatılacak olursa, Balkan Harpleri sona erdiğinde Osmanlılar imparatorluklarının en fazla kalkınmış Batı'dan gelen dönüştürücü etkilere en fazla açık, kendisine sadece bir Şark ve Ortadoğu değil, bir dünya imparatorluğu olma vasfını bahşeden ve hep bu büyüklüklere geri dönebilmek kapasite ve potansiyelini barındırabilmesini sağlayan, Doğu Roma olmak iddiasını üstlenebilmesinin gerçek temeli olan İstanbul'u sahiplenmesinden bile önce ayak bastığı toprakları kaybetmiş, sınırlarının Adriyetikten Meriç Nehri'ne çekilmesi ve Rumeli'nin son bulmasıyla imparatorluğun ekseni kadar sıklet merkezi de tüm jeostratejik anlam ve sonuçlarıyla birlikte Doğu'ya kaymış, sürdürebileceği özlemler ve önüne çıkacak yollar bakımından Türkiye'nin dünyası ilelebet değişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda nüfus kayıpları konusunda en yetkin araştırmacı olarak kabul edilen Justin McCarthy, Balkan Harpleri sırasında birçoğu Hıristiyan silahlı güçlerce katledilen Osmanlı Müslümanlarının sayısını 1.450.000 olarak ortaya koymuştur. Halbuki Türkler ve Müslümanlar 1912'de Osmanlı Avrupası'nda küçük bir farkla çoğunluğu oluşturuyordu. Balkan Harpleri sonunda, Osmanlı Balkanlarındaki Müslümanların yüzde 27'si ölünce, belirgin bir şekilde azınlık konumuna gelmişlerdi.
Sayfa 245
Bu kadar korku reklamı yapılmış olsa da, Müslümanlar bir tehdit değildir. Müslüman dünyası, kendi iç yozlaşmaları nedeniyle zaten zayıftır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Batılı güçlerin gizli faaliyetleri sayesinde Müttefikler, zaten çözülmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlerini silip süpürmeyi başarmıştır. O günden beri Müslüman dünyası karışıklık içindedir ve bir dava için savaşmak şöyle dursun, İslam'ı temsil edebilecek kadar bile bir araya gelmeyi becerememektedirler. Bu gerçek, bu uydurma tehdidin mimarı olan Zbigniew Brzezinski tarafından bizzat dile getirilmiştir. Böylesi bir oluşumun dünya için tehdit olup olmadığı sorusuna verdiği yanıt şudur: "Saçmalık! Batı'nın İslam'a karşı küresel bir siyaseti olduğu söyleniyor. Bu aptalca. Küresel İslam diye bir şey yok. İslam'a akılcı gözle, duygusal davranmadan ve kışkırtmaları umursamadan bir bakın. 1.5 milyar inananıyla dünyanın en büyük dini. Ancak Suudi Arabistan köktendinciliğiyle Fas'ın, Pakistan militarizminin, Mısır'ın Batıcılığının ya da Orta Asya laikliğinin nasıl bir ortak paydası var ki? Hristiyan ülkeleri birleştirenden fazla bir sey orada da yok,"
Reklam
VVinston Churchill, Büyük Britanya ve Araplar
İki dünya savaşı sırasında bütün dünyayı şaşkına çeviren işler yapan ve Lloyd George hükümeti zamanında sömürge bakanı olarak Arap davası hakkındaki politikaları idare eden bu adam hakkında birşeyler söylemek isterim. Britanya’nın son asırdaki şans ve talihi olan Winston Churchill, aynı zamanda nadir bulunan bir şahsiyettir. Churchill, Birleşik Krallığı ve İmparatorluğu mucizevî biçim­ de kurtarmaya muvaffak olmuştur. Churchill görevi üstlendiği zaman nasıl bir sorumluluk al­tına girdiğinin farkındaydı. Almanya’nın ne gibi büyük bir sürpriz hazırlığı içinde olduğunu ve Almanların herkesten çok İngiltere’ye karşı kin taşıdığını biliyordu.
Sayfa 241Kitabı okudu
16. yüzyıldan Birinci Dünya Savaşı'na dek dört yüzyıl boyunca Osmanlı siyasi ve kültürel nüfuzu Akdeniz'in güney ve doğudaki kıyı bölgelerinin tümünde etkindi. Buna rağmen, 20. yüzyıl Arap tarihçileri, Osmanlı dönemini nadiren olumlu bir şekilde sundular. Yüzyılın büyük bir kısmı boyunca, hâkim siyasi söylem Arap milliyetçiliğiydi. Bu
Türkler her zaman her yerde farkedilir
Ardından Türkiye gelmektedir. Türkiye şu anda dünyanın on yedinci ekonomik gücüdür. Tarihsel olarak, büyük bir İslam imparatorluğu kurulduğu zaman, bu imparatorluk Türkler tarafından egemenlik altında tutulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda çökmüştür ve yerini modern Türkiye'ye bırakmıştır. Ancak Türkiye kaoslar ortasında sağlam bir platforma sahiptir. Balkanlar, Kafkaslar ve güneydeki Arap dünyası durağan bir yapıya sahip değildir. Türkiye'nin gücü arttıkça -ve onun ekonomik ve askeri yapısı halihazırda bölgedeki en güçlü konumdadır- Türkiye'nin etkinliği artacaktır.
NÜFUS PROBLEMİ
Birinci Dünya Savaşı'nda savaşacak olan ülkelerin nüfusları, on dokuzuncu yüzyıl içinde iki katına, hatta bazı durumlarda üç katına çıkmıştı. ... Savaşa katılan devletlerden sadece iki tanesi, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu, benzer bir artış göstermemişti. ... Şu anki sınırları içerisinde Türkiye'nin nüfusu neredeyse hiç artmamıştı; 1800'de 24 milyonken 1900'de 25 milyondu. ...
Sayfa 15 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Rusya'nın 1. Cihan Harbine Katılma Sebebi
Rusyanın bu korkunç savaşa alelacele atılmasının sebebi, elbette ki Almanya ve Avusturya-Macaristan'ı işgal etme arzusu değildi. O bunu, yüzyıllık emeline kavuşmak, açık denizlere ulaşabilmek için İstanbul'la Anadolu'nun büyük bir kısmını ele geçirmek ve Çar rejiminin Japon savaşıyla kaybolan itibarını kurtarmak için yapıyordu.
Sayfa 29
615 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.