OSMANLI'DA KÖLE SATIŞI
Kölelerden satış başına alınan vergi 16 akçeydi; ki bunun yarısı satıcı, diğer yarısı ise alıcı tarafından karşılanmak durumundaydı. Bu, her panayırda satılan köle sayısının 200 kişiyi bulduğu anlamına gelmektedir. Eğer gene ihtiyarî bir tahminle, her köle için ortalama 2.000 akçelik bir fiyat varsayarsak; bu kalemin cirosu 400.000 akçeye ulaşmış olmalıdır. Bu gelir ile, panayırın toplam geliri en azından iki milyon akçe tutarında veya daha da fazla olmalıdır.
Sayfa 167 - DOĞUBATIKitabı okudu
Genellikle bir at 300-1000; ve büyükbaş hayvan 70-150 aralığında bir akçeye satıldığına göre at için 650 akçe, inek ya da boğa için 110 akçelik ihtiyari bir ortalama fiyat düşünülürse hayvan ticaretinin değeri yaklaşık 1.300.000 akçe tutarında olmalıdır.
Sayfa 167 - DOĞUBATIKitabı okudu
Reklam
Boğa ve sığır satışı da Maşkolur'da yapılan işlerin önemli bir kısmını (15.000 akçe: yüzde 16) oluşturmuştur. Esasen, büyükbaş hayvanların ve atların satışları -beraberce- neredeyse panayırın toplam hâsılatının çeyreğine tekabül ediyordu. Buna rağmen, köle satışı, yalnızca küçük bir kalemdi; insan satışından alınan vergiler 3.200 akçe ya da yüzde 3.4 miktarındaydı.
Sayfa 166 - DOĞUBATIKitabı okudu
Panayırlar, Rusya, Çin ya da Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük bir bölgenin sınırları içinde uzunmesafe ticaretine hizmet veriyor ise, aralarında bir miktar koordinasyon olmak zorundaydı. Önemli sayıdaki yol, yalnızca mevsimsel olarak açıktı: Kışları birçok gemi Akdeniz ya da Karadeniz'den uzak dururdu; kar, özellikle dağlardaki bazı yolları geçilmez hâle getirirdi." Dolayısıyla, büyük bir ticarî alanın sınırları içine ulaşan malların bir panayırdan diğerine nakledilmesi gerekmekteydi. Bu suretle, bir panayırda satılamayan ürünler, diğerinde indirime tabi tutulabilir ve toptancılardan perakendecilere olan dağıtım da bir panayırlar silsilesi içinde yönetilen mallar vasıtasıyla başarılabilirdi.
Sayfa 162 - DOĞUBATIKitabı okudu
Büyük mülklerin oluşumu konusunda, en özlü ifadeler, 17. yüzyıl başlarına ait bir adaletnáme ile ortaya koyulmuştur: Celâli İsyanlarıyla nüfusu azalan bölgelerde ya da başlangıçtan beri nüfusu seyrek olan yerlerde, merkezî idare ile ilişkileri yoluyla servet biriktirme fırsatını yakalamış kişiler mülklerini (çiftlik) kurmaya başlamışlardı.
Sayfa 142 - DOĞUBATIKitabı okudu
Avârız-ı divaniye, esasen sadece savaş zamanlarında toplanan olağan dışı bir vergidir. Ancak, dönemin uygulamalarından, bunun her yıl talep edildiğini öğreniyoruz.Miktarı ve biçimi hiçbir zaman sabit olarak belirlenmediği için, bu özel ödemeler ağırlıklı olarak köylü üzerine yüklenmiş olmalıdır. Verginin toplanmasında yoksul olarak değerlendirilen geniş topluluk (edná), orta gelirli sayılan daha küçük grup (evsât) ya da varlık sahibi kişiler (ála) gibi çeşitli aileleri içeren avârızhâne adındaki birimler temel alınmaktaydı.
Sayfa 126 - DOĞUBATIKitabı okudu
Reklam
Osmanlı merkezi idaresi, ağırlıklı olarak ulemaya dayanmaktaydı ve genellikle onların şeriat kurallarına getirdikleri yorumlara göre icraya çalışırdı. Bu şartlar altında, hoşnutsuz aşiret mensupları için, İran'daki Safavi Devleti, hem siyasî hem de dinî çekiciliği olan bir merkeze dönüşmüştü. Safavi hånedanının ilk hükümdarı Şah İsmail haleflerinin de devam ettirdikleri başarılı bir propagandayla bu fırsattan yararlanmak için ağırdan almadı. Sonuç olarak, ideolojik mihraklarca desteklenen Oniki İmam Şiiliğinin yaygın bir koluna bağlı bazı konar-göçerler isyan etmişlerdi. Osmanlı idaresi buna, büyük sayıda sapkın suçluyu kılıçtan geçirerek cevap verdi. Her ne kadar yapılan yolculuğun sonunda ulaşabilmeyi yalnızca bir grup becerebildiyse de kimi aşiretler İran'a göç etmeye çalışmıştı. Zaferle sonuçlanan aşîret isyanları yalnızca uzun savaşlar sonucunda gerçekleşebilmiştir. İsyanların İstanbul'daki merkezi idare için büyük bir tehlike arz etmesine son verilmiş ancak, özellikle heterodoks konar-göçer unsurların kemikleştiği başlıca yerlerde -özellikle İç Anadolu'nun kuzey kısımlarında- bölgesel huzursuzluklar devam etmiştir.
Sayfa 111 - DOĞUBATIKitabı okudu
Hayat standartlarının hesaplanmasında, bazı elzem harcamalar toplam hasattan çıkartılmalıdır: Ayni ve nakdi vergilerin dışında, hasadın üçte biri ile beşte biri arasında bir miktarın, tohumluk amacıyla saklanması gerekmektedir. Aç durumdaki köylü, muhtemelen, tohumluk hububatının bir kısmını tüketeceğinden; bu etken, kötü hasatlar silsilesine doğru bir eğilimden kısmen sorumludur. Ancak söz konusu şart dâhilinde, tüketimler karşılanacağı için; günümüz Anadolu'sunda, beş kişilik bir ailenin geçiminin, 6.000 kg.'a tekabül ettiği tahmin edilmektedir.
Sayfa 97 - DOĞUBATIKitabı okudu
Beldiceanu'lar tarafından toparlanan belgelere göre, sel sularının tutulduğu yerler, zaman içinde birkaç yapay göle (suğla) dönüşmüştür. Çağdaş kaynaklara göre bunlar, iş başındaki idarenin becerikliliği ve rüşvetten uzak durması oranında, Nil vadisindeki kadar bereketli hasatlara vesile olmuştur. Su bentlerinin kuruluşu ve bakımı ise, reâyânın sorumluluğu altındaydı."
Sayfa 89 - DOĞUBATIKitabı okudu
Tuz, ihtiyaç maddeleri içinde, fakir köylülerin dahi satın almak zorunda olduğu bir üründü. Köy düzeyinde satışı genellikle serbest tüccarlar vasıtasıyla yapılırken, üretimi gene, bir devlet tekeliydi ve ticareti katı bir şekilde düzenlenmişti.
Sayfa 88 - DOĞUBATIKitabı okudu
Reklam
Bağ olarak kaydedilen alanlarda genellikle üzüm yetiştirilirdi; hıristiyan bağ sahipleri, bunları şaraba çevirmekte özgürdü.
Sayfa 71 - DOĞUBATIKitabı okudu
Arıcılığın, birçok köyde yaygın olduğu görülmektedir. Aynı zamanda, bazı bölgesel özellikler de vardı: 16. yüzyılın başlarına doğru Saray mutfaklarının her yıl Hemşin Kazası'ndan (Trabzon Sancağı), 5.541 vukiye (yaklaşık 7.093 kg) bal ve 2.000 vukiye (yaklaşık 2.560 kg) balmumu aldığına dair verilere sahibiz.
Sayfa 69 - DOĞUBATIKitabı okudu
Yemeklik yağlar, büyük ihtimalle ağırlıklı olarak bitkilerden elde ediliyordu; ancak kullanılan tohum çeşitleri ve bunların nispî kıymetlerine dair fazla bir bilgiye sahip değiliz. Keten tohumu belli bir öneme sahipti; ve Hamid Sancağı gibi bazı bölgelerde muhtemelen aynı amaçla, haşhaş tarımının yapıldığını biliyoruz.Zeytinin, Anadolu'nun Ege ve Akdeniz kıyılarında yaygın olduğundan söz ediliyorsa da, çoğunlukla kendisinin mi yoksa yağının mı tüketildiğini bilememekteyiz.
Sayfa 68 - DOĞUBATIKitabı okudu
Toprağın derinliklerinden bak bana Sen, çiftçi, toprağı nakşeden suskun bilge.... Yaralarını ve çatlaklarını göster...
Sayfa 55 - DOĞUBATIKitabı okudu
Ayan ailelerinin çoğu, kendilerini 18. yüzyıl süresince kasabalara kabul ettirmişler; köylüler, ileri gelenlerin evlerini inşâ etmek ve ayan tarafından tutulan geçici tüccarları ve hizmetlileri tedarik etmek amacıyla, İstanbul'un talep ettiği vergiden daha fazlasını ödemişlerdir.Bu durum, üretim fazlasının büyük bir bölümünün arkabölgede tutulduğu anlamına da gelebilir. Böylece, merkezi düzenin çöküşünün ortaya çıkması, orta büyüklükteki kasabalar ve büyük şehirlerin çoğalmaya başlamasının habercisi olabilmiştir.
Sayfa 49 - DOĞUBATIKitabı okudu
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.