İtibar Tapınakları Saraylar
Saray zihniyeti insanlık tarihinin her döneminde toplumsal çürümenin kaynağı olmuştur. Saray sömürgeci zihniyetlerin kültürüne ait bir dayatma aracıdır. Türk kültüründe Osmanlı imparatorluğu dışında saray yoktur. Sarayların içinde oturanların niteliği, çapı ve kapasitesi düştükçe oturulan sarayların büyüklüğü aynı paralelde artar. Ülkeye ve topluma hizmet amacıyla seçilenlerin o toplumun verdiği yetki ve olanaklar ile hizmet ederken tutunduğu tavır ve rul hali bütün toplumu olumlu ya da olumsuz etkiler. Saraylar genelde toplumdan gizli niyeti olan zihniyetleri iş başında tutan itibar tapınaklarıdır. Osmanlı imparatorluğu sultan Abdülhamid döneminde küresel tefecilerden savaş için aldığı borçlar ile yoğun bir saray yapma girişimi içinde devletin sonunu getirecek bir padişah olarak tarihe geçti. Vahdettin ise İngilizlere teslim olmak dışında hiçbir varlığı yoktu. Saray ile kendine hizmet edilmesini tercih edenlere ulusal egemenlik bilincinin yükseldiği bu günlerde tarihi gerçekler ile bazı hatırlatmalar yapma ihtiyacı duydum. Önder Karaçay
312 syf.
6/10 puan verdi
·
31 saatte okudu
Vampir Olgusunun Tarihi ve İncelemesi
Kitap, vampirler ile alakalı köken bilgiler verse de aynı zamanda bu vampirleri avlayan kişileri de başrole koymuş. Aslında beklentimi tam olarak karşılayabilmiş değilim çünkü niyetim, günümüze kadar gelmiş vampir olgusunun tarihsel gelişimini öğrenmekti. Neden haçlardan korkuyorlar? Neden gün ışığına çıkamıyorlar? Neden ölümsüzler? Asıl amaçları
Vampirler ve Avcıları
Vampirler ve AvcılarıBruce A. Mcclelland · FOL KİTAP · 20239 okunma
Reklam
Safiye Sultan'ı seyrederken öfkelenmek Türk gönlüne uyar, ama bu kadına, yaşadıklarından ötürü acımak da kabil. Tamamen Osmanlı Türkü gibi olup, eski vatanlarına, kavimdaşlarına hiç yüz vermeyenler yerilir vefasız oldukları için. Bunun aksi istikamette davrananlara da hainmiş gibi bakılır; Safiye'yi nereye oturtalım?
1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'nin topraklarının üçte birine yakını tahrip olmuş ve Anadolu'da ve Trakya'da yaşayan yaklaşık on iki milyonluk nüfusunun önemli bir bölümünü kadın, çocuk, yaşlı ve savaş malulleri oluşuyordu. Kişi başına düşen milli gelir 108 Türk lirası idi. Gayri safi milli hasılanın, %67'sini tarımsal gelirler, %23'ünü hizmet sektörü gelirleri ve %10'unu ise sanayi sektörü gelirleri oluşturuyordu. Toplam nüfusun %82'si köylerde yaşıyor, halkın %90'ı okuma-yazma bilmiyor ve %80'ninden fazlası geçimini tarıma dayalı faaliyetler ile sürdürüyordu. Ülkede, sermaye birikimi, altyapı, yetişmiş işgücü elemanı ve iş deneyimine sahip olan girişimci bir kesim bulunmadığı gibi; yol ve yön gösterecek, düzenli çalışan bir bürokrasi sistemi de mevcut değildi
Sayfa 19 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okuyor
Osmanlı başkentinde yapılan Esir Alayı sonunda Divan'da huzura çıkarılan esirlerle birlikte esirlerin ait oldukları memleketlerin elçileri de bulunurlardı. Kendilerine her zaman esaret hayatının getireceği belalardan kurtulmak için son bir şans verilirdi: Müslüman olmayı kabul etmek. Kuran'a el basıp şahadet getirenler serbest bırakılırdı. Serbest bırakılmaları için başka bir seçenek daha vardı. Eğer kendi işleri güçleriyle uğraşırken esir düşmüşlerse, hemen salınıverilir ya da Türk esirleriyle değiştirilirlerdi.
Benim kararım
Gerçekte, içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. .... O halde ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi? Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! İşte, İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Sayfa 9 - Atatürk Araştırma MerkeziKitabı okuyor
Reklam
Anadolu çocuklarına "Biz Türk değil miyiz" deyince "estağfurullah" dedirten neydi? Araplığa hizmet eden Osmanlı idi. Hep soruyorlar: Neden Osmanlı, örneğin bir İngiliz gibi gittiği yere kendi kültürünü ve dilini götürmedi? Benim cevabım: Çünkü Osmanlının kültürü Türk kültürü değildi. Arap kültürünü götürdü nereye gittiyse. Dil olarak da Türkçeyi üvey evlat gördü. Onu arka plana atmak için kelime çorbası olan osmanlıcayı icat etti. O da ölü doğan bir dil oldu doğal olarak. Kökü yoktu çünkü. İngiliz, sömürdüğü yere dilini ve kültürünü götürdü. Osmanlı gittiği yere arap kültürünü ve arap kelimelerini götürdü. Onun için Osmanlının 500 yıl egemenliği altında kalmış Arap bölgelerinde bir tane Türkçe kelime, Türkçe isim, Türk geleneği duyamazsınız. ama Türkçede binlerce arapça kelime duyarsınız. Osmanlı Türk evlatlarını Araplara, Arap kültürüne ve Arap diline hizmet ettirdi. Atatürk ile Türkoğulları Arap hizmeçisi olmaktan kurtuldu. Ama yeniden Arap hizmetçisi yapılmak isteniyor. Not: Halil İnalcık hoca Osmanlı ailesinin kökeninin belli olmadığını ifade etmiştir. II. Murat döneminde Yazıcızade'ye Kayı boyundan olduklarını yazdırmışlardır, ancak aslı astarı yoktur...
Şevket Süreyya Aydemir
Şevket Süreyya Aydemir
twitter.com/Tekyolbilim/sta...
Türk tarihinde esas Osmanlı'dır. Çünkü medresesinden kançılaryasına kadar, ki ordu her halükârda öyle zaten, Türkçe kullanılır. Devşirme alsa da onları süratle Türkleştiren Osmanlılardır. Osmanlı Devleti, tarihte, çok uzun yaşayan ve Türklüğü her yönüyle yaşayan bir devlettir. Hatta ne ki Osmanlılığa bulaşmıştır, mükemmeldir. Mesela Kazan Hanlığı'na göre Kırım Hanlığı mükemmeldir, çünkü Osmanlılaşmıştır. Osmanlı bir Türk imparatorluğudur...
30 Mart 1431 Pazar günü Edirne'de dünyaya gelen II. Mehmet, çocukluğundan itibaren devrin ileri gelen alimlerinden eğitim aldı. Devlet idaresini öğrenmesi amacıyla Manisa'ya vali olarak gönderildi. On iki yaşında babası Sultan II. Murat tarafından tahta çıkarıldı. Bu genç padişahın tecrübesizliğinden yararlanmak isteyen dönemin Avrupa devletleri bir haçlı ordusu kurarak bölgedeki Türk hâkimiyetini sona erdirmek için yola çıktılar. Durumun ciddiyeti üzerine vezirleriyle görüşen genç padişah, babası II. Murat'ı yeniden tahtı devralması için Edirne'ye davet eder. Babası bu davet üzerine oğluna şu haberi gönderir: "Bizim tahtı oğlumuza bırakmaktan maksadımız, yorucu geçen ömrümüzün son yıllarını rahat ve huzur ile yaşayıp ibadetlerimizi yapmaktı. Saltanat kimde ise din ve devleti savunmak da onun görevidir." Sultan II. Mehmet bu haber üzerine babasına şu cevabı yazar: "Saltanat senin ise, düşmanlar topraklarımızı alarak ilerlemektedir. Osmanlı Devleti ve İslam dünyası tehlikededir. Eğer saltanat benim ise, ordunun başına geçmeniz için fermanım vardır. Göreviniz ihtar olunur!" Bunun üzerine Edirne'ye gelen II. Murat ordusuyla Varna'ya hareket eder ve 1444 yılında büyük bir zafer kazanarak Osmanlı'nın bölgedeki gücünü perçinler.
Elma YayıneviKitabı okudu
Cumhuriyetin temel ilkelerinden taviz vermeyle başlayan süreç, Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı yürütülen bir davaya dönüştü. Eğitim ve kültür yaşamımız da Türk-İslam anlayışının benimsetilmeye çalışılmasına evrildi. Özellikle kendini muhafazakar , İslamcı olarak tanımlayan kesim, romantik ve kutsanmış bir Osmanlı yaratma gayretine girdi. Toplumun desteğini arkasına alarak , ulusu kendi değerlerine, kültürüne, tarihine yabancılaştırma çabası dikkat çekmeye başladı. Ancak unutmayalım ki , biz 1299’da kurulan Osmanlı’dan ibaret değiliz. biz dünyanın en eski uygarlıklarından biriyiz.
Sayfa 363 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Jön Türkler ile padişah arasındaki iktidar mücadelesi padişahın Sufizme yaklaşımı ve Panislamizmi uygulama çabalarıyla birleşince Sufi tarikatlar iki gruba ayrılmıştı. Genelde Arap liderlerin önderlik ettiği Sünni tarikatlar padişah yanlısıyken heterodoks tarikatlar muhalefeti destekliyordu. Fakat her tarikatın içinde de Jön Türk hareketini tutanlar olduğu gibi padişahı destekleyenler de vardı.
Mobbing Bank Diyor ki;
Sultan Mahvettin Olmayı Kim İster? Osmanlı imparatorluğu döneminde ki toplum, İmparatorluğun büyük siyasi gücüne rağmen dünya ve insanlığın gittiği yönde akıl ve bilimin eseri başarılara dini dogmatizmi tercih ettiği için sahip olamamıştır. Dünyanın en önemli doğal kaynaklarına sahip olmasına rağmen bu değeri koruyamamış olmasının sebebi de
176 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Ali Kuzu / Milli Mücadele Kahramanı Din Adamları. Yazarın 100 civarında kitabının olduğu pek çok kaynakta belirtilmesine rağmen, İstanbul'da yaşamasının dışında çok fazla bilgi yoktur. Birinci Dünya savaşı sonrasında, Osmanlı Devleti yıkılınca topraklarımız işgal edilmeye başlamıştır. Türk milletinin hürriyet'e duyduğu Sevda onu gerekirse dağları çıkarak Milli mücadeleyi başlatmaya sevk etmişti. Çeteler, Kuvayi Milliye birlikleri düşmanı yurttan temizleyerek yeni bir devletin kuruluşuna sebep olmuşlardır. Halkımızın ikna edilmesinde milli mücadeleyi destek veren din adamlarını inceleyen yazar, dönem içerisinde yaşamış onlarca din adamını, çok sayıda kaynak tarayarak Türk milletine anlatmaktadır. #Kitapşuuruinsanlıkşuurudur.
Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk ve Din Adamları
Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk ve Din AdamlarıAli Kuzu · Halk Kitabevi · 201521 okunma
170 syf.
10/10 puan verdi
Osmanlı İmparatorluğu'da halkın futbol ile tanışmasının Sultan Abdülaziz döneminde olduğunu ve Osmanlı Devleti'nin başlıca ticaret limanlarının  olduğu kentlere yerleşen İngilizlerin futbolu ülkemize getiren ve yayan kişiler olduklarını biliyor musunuz ? Peki İstanbul'da ilk kurulan futbol kulübü 1875 yılında "Hermes Atletic
Smyrna’dan Konstantiniyye’ye İşgal Pasları
Smyrna’dan Konstantiniyye’ye İşgal PaslarıMurat Terlemez · Perseus Yayınevi · 20238 okunma
Türkler, insanları asimile etmeyen hoşgörülü ve merhametli bir millettir. Balkanlarda, Kafkaslarda zora düşen kim varsa Osmanlı zamanından beri kabul ettik. Hepsini Türk saydık, bizden saydık. Zaten geldikleri yerlerde de Türk kültür muhiti içinde idiler. Geldiler, Türkiye'de Türk olarak yaşadılar ve mutlu oldular. Etnik olarak Türk olsun olmasın hepsi Türk gibi yaşadı, Türk gibi konuştu. Hatta Türk olmaktan gurur duydular. Şimdi ne oluyor da falanı asimile etmişiz, filanı asimile etmişiz gibi sözler çıkıyor? Kendimize gelelim. Türk herkesi kucaklayan büyük, kutlu ve şerefli bir kavramdır. Bu büyüklüğe, bu şerefe layık olmaya bakalım. Birilerinin "Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez..." diye başlayan ayırıcı sözlerine biz de ortak olmayalım.
Sayfa 223Kitabı okudu