İzmir günlükleri
Bugün yolumuz Urla Karantina adasına düştü. Yeni restore edilmiş daha açılışı gerçekleştirilmemiş. Bir arkadaş vesilesiyle gezmek nasip oldu. İzmir'de ilk olarak karantina iskele yapılmış. Sonraları şehir merkezinde kalınca güvenlik gerekçesi ile Enver Paşanın emriyle 1850 lerde Urlaya bu yapılar inşa edilmiş yakın bir zamana kadar da sağlık
Moğol işgalinin sarsıntısının dinmesinden iki yüz yıl sonra Selçuk İmparatorluğu'nun mirasının küçük ve orta boy güçlerinden bir tanesi olan ve konum olarak en batıda, Bursa'da bulunan Osmanlı, kuzeydoğuya, Avrupa'ya doğru gösterdiği ilerlemeyle dikkat çekiyordu. Zaman içinde büyük bir imparatorluk haline gelen bu devlet, 1299 yı lında Osman (Arapçada Uthman) Bey tarafından ve Orta Asya kökenli olduklarını unutmayan ama kendilerini asıl olarak Müslüman, yani İbrahim ve İshak'ın kabul ettikleri Tanrı'nın son peygamberinin takipçileri ve kendilerini egemen hanedana sadık Osmanlılar olarak tanıtan Türkler tarafından kurulmuştu.
Sayfa 21 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Reklam
Osmanlı ordusunun farkı
Osmanlılar, Romalılardan beri Avrupa'da ödeneği olan, iaşesi verilen, benzersiz bir örgütlenme sayesinde aşılmaz hale gelip zincirlerinden kurtulmuş kalıcı bir ordu bulunduran ilk devletti.
Osmanlı ailesi dediğimiz, yani iki-üç kuşağın bir arada yaşadığı akrabalık, sülâle ilişkilerine önem veren ve bulunduğu mahalle içinde var olan aile tipine bir kez daha dikkati çekmek gerekmektedir. Bu özellik bütün Osmanlılar için geçerlidir. Onun için bir Osmanlı ailesinden bahsediyoruz. Bu aile modelinde kendine has iletişim ve hitap biçimleri vardır. Bu sokağa da akseder. Türkiye'de hangi dinden olursa olsun yaşlılara insanlar "teyze" diye hitap eder, "amca" diye hitap eder, "kardeşim" diye hitap eder. Osmanlı İmparatorluğu'ndan göç eden insanlar bu gibi âdetleri Amerika'da bile sürdürür. Mahalle halkının birbirleriyle yakın ilişki kurmaması düşünülemez. Bunun aksi bir düzen, hangi dinden ve dilden olursa olsun, Osmanlı İmparatorluğu'ndan mevrus âdetlerle yetişen insanlar bilhassa yurt dışına gittiklerinde Avrupa ve Amerika'da şikâyetçi olur, kendileri gibi olmayan halleri yadırgarlar.
18. yüzyılın Osmanlı aydını çok da meraklıdır. İçlerinde İtalyanca, Fransızca, hatta Latince ve Yunanca öğrenen bile vardı. Dünya ve Avrupa tarihlerini merak etmeye başlamışlardı. Neydi bu Avrupa?
Son padişah hazineden ödünç aldığı babasının saatini bile gitmeden bir müddet evvel geri vermişti. Hazine yağmalayarak veya Avrupa bankalarına para yatırarak rahata ereceklerine inanmazlar ve Türkiye devletini yöneten insanlara karşı çıkmanın bu milletin ve devletin belasına zararlı olduğunu da savunurlar. Bu asil davranışı takdir etmek gerekir.
Reklam
157 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Ve Türkler gelir...
Eğer Allah dünyaya göndereceği peygamberleri yalnızca tek bir kavimden seçecek olsaydı bu şüphesiz ki Türkler olurdu. "Türklük , Müslümanlık olmadan da yaşar ve netekim yaşamıştır ama Müslümanlık Türksüz yaşayamaz. Onu ancak Türklüğün sel gibi akan kanları ayakta tutmuş, tutabilmiştir. Türkiye'den ayrılan Arap devletlerinin zavallı,
Türkler Müslümanlar Ötekiler
Türkler Müslümanlar ÖtekilerVoltaire · İgüs Yayınları · 2011219 okunma
215 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Ortaasya'dan Ortadoğu'ya...
“Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.” Türkler ve Tatarlar arasında tarih boyunca birkaç savaş yaşanmıştır. Bu savaşların sayısı net olarak belirlenmemiştir, çünkü tarih boyunca birçok farklı çatışma yaşanmıştır ve bazıları belgelendirilmemiştir. Ancak, Moğol-Türk döneminde Tataristan, Türk-Moğol
Türkler ve Tatarlar Arasında 1394-1427
Türkler ve Tatarlar Arasında 1394-1427Johannes Schiltberger · İletişim Yayınevi · 199744 okunma
"Türkleşmek" Avrupa'da bir hakaret sözcüğü idi ve batının bütün değer ve sosyal kurallarını reddetmeyi simgelerdi.
Sayfa 83
Osmanlılar subay ve askerleri için Avrupa tarzı üniformaları, atları için Avrupa koşumlarını kullanmışlar, başka Müslüman devletler de onları izlemişlerdir. Batılılaşmayan tek şey başlıklar olmuştur ki bunun da nedeni önemlidir. Türkiye’de İslami tutuculuğun bu son kalesi, Kemalist devrimle düşmüştür. Avrupa tipi şapka ve kepler, Türk ordusu ile halkı tarafından kullanılmaya başlamış ve bir süre sonra da Müslüman devletlerinin neredeyse hepsinde tüm halk ve sonra da ordular tarafından benimsenmiştir.
Reklam
Bütün bu faktörler, 1921'de Sömürge Bakanı Winston Churchill tarafından Irak devletinin kurulmasına veya “icadına” yol açtı. Mekke Şerifinin oğlu Prens Faysal Bağdat’ta yeni ülkenin kralı olarak tahta çıktı. Faysal'ın erkek kardeşi Abdullah ise yeni kurulan Ürdün'ün kralı olarak taç giydi. Yeni devlet, bir dereceye kadar sınırlı bağımsızlığın verildiği 1932 yılına kadar Milletler Cemiyeti mandası olarak İngiltere tarafından yönetildi. İngilizler de Osmanlılar gibi ülke yönetimin de Sünnî Arap seçkinlere dayanıyordu. Faysalın torunu olan II. Faysal, 1958'de ordunun yaptığı kanlı bir darbeyle öldürüldü. Bu da sonunda Baasçılar ve Saddam Hüseyin'in iktidarına yol açtı. Aynı zamanda aynı ismi taşıyan Abdullah'ın torunu ise hâlâ Ürdün'ü yönetmektedir. Bu hikayenin bir diğer bölümü, Avrupa'da giderek artan ve Nazilerin yaptığı Yahudi katliamıyla sonuçlanan şiddetli antisemitizm II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelecekti. 1922 nüfus sayımı kayıtlarına göre Filistin'de sadece 84 bin Yahudi yaşarken, İsrail devletinin kurulduğu 1948'de burada en az 800 bin Yahudi vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak’taki tarihî önem taşıyan mirası hâlâ sürmektedir ve nihayetinde henüz hallolmamıştır.
Sayfa 559 - Osmanlı İmparatorluğu’nun ÇöküşüKitabı okudu
19. yüzyılın bitiminde Jön Türkler olarak bilinen devrimci grubun birçok üyesi, materyalist görüşlerin Türkiye'deki sözcülüğünü üstlenmişti. Bu kişiler bilime ilgi duymakla beraber bilim insanı değillerdi. Osmanlı'nın modern eğitim kurumlarında veya Avrupa'da eğitim alan bu kişiler böylece dönemin materyalist düşünürlerini okuma imkânı buldular. Aydınlanma'nın, Batılı değerlerin ve Batı biliminin ateşli hayranları olan bu grup, Türk kültüründe ve toplumunda radikal değişiklikler yapmayı hedefliyordu. Çoğunluğu, dinin bu çağda gereksiz bir öğreti halini aldığına inanmaktaydı. Onlara göre İmparatorluk'un politik ve sosyo-ekonomik problemlerinin ardında bilimsel bir dünya görüşüne sahip olmaması yatmaktaydı. İmparatorluk, kendisini bu yönde değiştirmezse gelecekte de politik ve toplumsal sorunların çözülmesi mümkün değildi. Bu görüş, İmparatorluk'un Türk olmayan birçok aydını tarafından da paylaşılmaktaydı. Osmanlı'daki Protestan okullarından mezun olan Yakup Sarruf ve Faris Nimr gibi bazı Arap düşünürler de bilimin aydınlanma ve toplumsal ilerlemede baş aktör olduğuna inanmaktaydılar.
Avrupa'da Türk imajı
Avrupalı aydınlar yazdıkları eserlerde Türk korkusunu azaltmak için uğraştılar. Erasmus bu konuda "Osmanlı İm­paratorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları da çok büyüktü ve ye­ nilmez oldukları sanılırdı. Halbuki bugün yoklar. Yıkılıp git­tiler" demektedir. Avrupalı aydınlar, bütün Hristiyanlar gibi koyu bir Türk düşmanıydılar. Birçok Avrupalı aydın Osmanlı İmparator­ luğu'nu nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler kaleme almış­lardı. Bunun yanı sıra aydınların eserlerinde Osmanlı idare tarzı örnek olarak da gösterilir. 16. yüzyılda Avrupa'da mut­lakıyetçiliğin teorisyenlerinden Jean Bodin ve benzeri düşü­nürler Osmanlı İmparatorluğu'nun ideal bir siyasi sistemin ör­neği olduğunu söylüyorlardı. Giovio, Frense-Caneye, Busbecq gibi yazar ve düşünürler de Osmanlı askeri ve idari sistemini eserlerinde överler. Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyorlardı. Vergi yükünden ezilen veya dini anlayışını tam olarak yaşayamayan bazı Hristiyanlar, krallık ve prenslik idaresi altında olmaktansa Türk idaresinde yaşa­mayı tercih ediyorlardı.
Sayfa 135Kitabı okudu
Avrupa'da Türk imajı
16. yüzyılda özellikle İtalya, Almanya ve A vusturya'da Türk­ler'le ilgili imaj, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar ve Osmanlı­ lar'ın durdurulamaz ilerleyişinin verdiği dehşetle oluştu. Türk ilerleyişinin bir türlü durdurulamaması ve savaşlarda ardı ar­dına başarısız olunması Avrupa'da "Türkler'in yenilmez" olduğu anlayışını doğurdu. Din adamları Türkler'in, işlenilen günah­lar sebebiyle Allah tarafından gönderilmiş bir ceza, Tanrı'nın gazabı veya Tanrı'nın laneti olduğunu söylüyorlardı. Osmanlı­lar, Tanrı'nın kırbacıydı. Bu yüzden Avrupa'da "Türkler'e karşı savaşmak Tanrı'yla savaşmaktır" diyenler çıkmıştı. Avrupalılar üzerinde öyle bir yılgınlık havası doğmuştu ki, bu dünyanın Türkler'in, ahiretin ise Hristiyanlar'ın olduğu söyleniliyordu. Türk korkusu tam bir kabusa dönüşmüştü. Osmanlılar'ın iler­lemesi yaklaşan kıyametin habercisiydi.
Sayfa 134Kitabı okudu
Halidi kolunun kimliği açısından aynı derecede önemli olan bir diğer husus da, bu kolun benimsediği siyasî tavırdır. Hâlidîler, Müslümanların birlik ve kuvvetinin odak noktası olarak Osmanlı Devleti'ne kesin bağlılık göstermişler ve bunun sonucunda Avrupa'nın sömürgeci güçlerine karşı derin bir düşmanlık hissi taşımışlardır. Bundan dolayı Dağıstan'dan Sumatra'ya kadar Hâlidiyye'nin yayıldığı hemen her bölgede ve her yerde tarîkat mensupları Osmanlılar lehinde gösterdikleri gayretlerle, Osman- lıların olumlu icraat ve faaliyetlerini insanlara övmüşlerdir
Resim