‘’Yaşamak için okuyun.’’ Demiş Flaubert. İnsan, insan olmak için okur, demek belki daha da doğru olur. Kitapla yaşamak, niçin evin öteki eşyalarıyla, masayla, iskemleye, koltukla yaşamaktan bambaşka görülür. İnsan evinde sevdiği masasına, iskemlesine başkalarından apayrı bir tutkuyla bağlanır da, bir yazar kendi kitaplarını öteki kitaplardan başka görmez. Kendininkilerden daha çok sevdiği pek çok olduğu da kuşkusuzdur. Kitap da bu yüzden biriktirilir, bir yazar okunduğundan daha çoğunu kitaplığına sığdırır.
Göze çarpan bir kitaplığınız varsa, görenler sorar: ‘’Bunların çoğunu okudunuz mu?’’ Yoksa bu kadar çok kitap niçin doldurulur eve? Bunu bir de bizimkini aşan tutkularla kitap biriktirenlere sormalı. Kitapçılar dükkânlarında ki kitapları kendilerininmiş gibi görmezler belki. Alınıp satılan bir mal olma yükü büyük kitap evlerinde ki kitapların üstüne gölge gibi düşer, öksüz bırakır onları; bugün rafta duruyorlarsa, ille de birilerinin alıp götürmesi beklenir, geçici olarak geldikleri yerden bir gün gideceklerdir.
Oysa sahaf dükkânlarına bambaşka anlamlar yüklenir. Sahafın elinde ki kitaplarda parayla alınıp gelmiştir, ama mutsuz kitap yoktur orada. Raflarında ki kitapları hiç satmayacakmış gibi durur sahaf, sanki bütün kitaplar hep onun kalacaktır. Meraklılar hemen oracıkta karıştırıp yerlerine bırakacaklarmış gibi duran kitaplar da belli ki bunun güvenini taşır.