En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
"Ötekiler mi? Hiç kimse! Yalnız, kadınların büyük çoğunluğu böyledir bence: çoğu bir erkek ister; cinsel ilişkiyi istemez, ama ele geçirdiği kelepirin bir yönü olarak katlanır buna. Daha eski moda olan kadınlar, bir hiç gibi yatıverir, işi oluruna bırakırlar. Ama birleşmenin kendisi,
hiçbir anlam taşımaz onlar için, tatsız bir şeydir. Birçok erkek de böylelerinden hoşlanır. Ben tiksinirim. Ne var ki, onun gibi kurnaz kadınlar, böyle değilmiş gibi görünmeyi başarırlar. Tutkulu, ürpertili gibi görünürler. Oysa hepsi palavradır. Yapmacıktır. - Bir başka tür de vardır ki, doğal ilişkilerden başka her şeyden hoşlanır: her türlü duygudan, kucaklaşmaktan, kendini yitirmekten. Yerli yersiz istek uyandırır insanda, hiç ilgisiz bir anda boşalıverirsiniz. - Bir de katı tür vardır, ne yaparsanız yapın haz duyuramazsınız, sizden çok daha sonra, ancak canları istediği zaman haz duyarlar, karım gibi. Etkenliği ellerinde tutmak isterler hep.- Bir başka tür de içerden ölü olanlardır: düpedüz ölü: bilirler böyle olduklarını. Birtakımı da gerçekte haz duyamayacağınız anda boşaltıverir sizi, sonra uyluklarını kıvıra kıvıra kendi hazzına ulaşmaya çabalarlar. Bunların çoğu sevici türden kadınlardır. Bu sevici kadınların, bile bile ya da bilinçsiz olarak gösterdikleri davranış, şaşılası bir şeydir. Bana öyle geliyor ki, hemen hemen hepsi de sevicidir kadınların."
İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı. Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba? Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu. "Ya ötekiler? Binlerce gazete satılıyor bu şehirde. Örneğin şu yaşlı adam! Yoksa FATİH'TE İKİ EV YANDI başlığını görüp "İyi, benim orada evim yok." diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur? BİR ADAM KARISINI ÖLDÜRDÜ. "İyi etmiş. Kim bilir ne namussuzdu." ÇİN'DE İSYAN. "Beter olsunlar, kırsınlar birbirlerini. Bize dokunmasınlar da!.." Bu "biz" dediği daha çok "ben" değil mi? "Ben, benim, bana, beni!" Herkes "Ben".
yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir. Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler. Ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında çok şey okumuşlardır, duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler. Onunla bir oyuncakmışçasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen erkek çocukları gibi, onunla böbürlenirler.
Ben, yönünü diğerlerine göre belirler ve artık ayak uydurabileceğine inanmadığında tökezler. [...] Başkalarının birileri hakkında ne düşündüğü ve onların kendileri hakkında ne düşünüldüğü konusundaki tasavvuru bir toplumsal kaygı kaynağı haline gelir. Bireyi zorlayan ve yıkan nesnel durum değil, belirli ötekiler karşısında kısa çubuğu çekmiş olma duygusudur."
Dönüşüm kitabı sy. 28: "orada bütün gece kalan Gregor geceyi kâh açlığın verdiği ürküntüyle uyuyup uyanarak, kâh endişeye ya da anlamsız umutlara kapılarak geçirirken, her halükârda şimdilik sessiz kalmaya, şu anki durumu nedeniyle ailesinin başına açtığı sıkıntılı durumu onlara sabır ve saygı göstererek katlanılır hale getirmeye karar verdi."
"sabahın çok erken saatlerinde, neredeyse henüz ortalık aydınlanmamışken, Gregor biraz önce verdiği kararların gücünü sınama fırsatı buldu, çünkü neredeyse tepeden tırnağa giyinip kuşanmış olan kız kardeşi kapıyı açtı ve merakla içeriye baktı. Gregor'u hemen göremedi, fakat kanepenin altında olduğunu fark edince -Tanrım, buralarda bir yerde olmalı uçmadı ya- o kadar çok korktu ki kendini tutamayıp kapıyı dışardan kapattı. fakat davranışından pişmanlık duymuş gibi kapıyı tekrar açtı ve sanki ağır bir hastanın ya da yabancı birinin yanına giriyormuş gibi parmak uçlarına basa basa içeri süzüldü."
Franz Kafka ailenin davranışlarını bize aktararak sorgulatmaya devam ediyor. bu evde kim daha böcek? böcek gibi hisseden Gregor ve ona destek çıkan kız kardeşi mi? yoksa ötekiler mi?
Dünyanın en güzel kadınları bu kadının adi bir taklidinden başka bir şey değillerdir. Eminim ki bu güzellik bir tek nüshadan ibarettir. Ötekiler hep kopyadır.
Ötekiler adına konuşan kişi ise daima bir sahtekardır. Siyasetçiler, reformcular ve kolektif bir bahaneden yana çıkan herkes üçkağıtçıdır. Sadece sanatçının yalanı bütünsel değildir, zira o ancak kendini icat eder.
Sana dehşetli ihtiyacım var.
Bugünlerde çıksan ban ne büyük iyilik edersin.
Hiç bu kadar yapayalnız kalmamıştım.
"Ya annen, ağabeyin, yengen?" deme.
Annem: kederim,
yalnızlığım ötekiler.
...Daha başka kızlar, daha başka kadınlar tebessüm, neşe, saadettiler. Fakat Nevhiz'de bir başka hususiyet vardı ki onu bütün diğerlerinden ayırıyor, kendisine yegâne bir mümtaziyet (seçkinlik) veriyordu. Onda zulmet vardı, esrar vardı, uçurum ve elem vardı...Ötekiler sevmek ve mesut etmek için dünyaya gelmişlerdi; Nevhiz de elbette sever ve sevince yakarak, öldürerek, kahrederek mesut ederdi. Samim kendi kendine "Ben mutlak pervane ruhlu bir adam olacağım ki onu tercih ediyorum, adeta bile bile, isteye isteye yanmaya, kavrulmaya âşığım..." diye mırıldandı.
Sayfa 75 - Can Yayınları - Miras Dizisi (2.Baskı)Kitabı okuyor