Güzellik,iyilik niye maya tutmaz?diye sabahtan akşama hayıflanıyordu.
Reklam
İstanbull
Haydarpaşa Garı'nın üzerinde eğleşen mor bulutlar, martıların insan kapıp kaçacakmış gibi yakından çırptıkları kanatları ve çığlıkları.Akşamın son aydınlığı.
En sıradan olaylardan bile bir şeyler çıkarmayı bana öğreten iki kitap vardır: Bir tanesi Muhyiddin Şekûr'un Su Üstüne Yazı Yazmak'ı; diğeri de Fatma Barbarosoğlu'nun Otobüsname'si.
Sayfa 102Kitabı okudu
Aynı yönde gitmediğimizi bildiğimiz insanlarla aynı yol üzerinde bulunmak son zamanlarda dayanılmaz bir hal aldı.
Toplumsal yargı bu minval üzere işlediğinden ve pek çok kadın da zaten kocasının/babasının arabasını kullandığından trafikte başlarına olmadık bir iş geldiğinde eli ayağına dolanmakta, haklıyken bile haksız durumuna düşüvermektedir.
Sayfa 136
Reklam
Bu güzellik sana da kalacak sanma güzel/Gördüğün servet değil aslında ayna güzel....
Sayfa 132
Sanki üç mevsimi sadece yaza kavuşmak için yaşarmışçasına konuşmanın girizgahı “yaz gelince” diye başlar ya.
Sayfa 130
Peyami Safa, Ahmet Haşim'den bahseden yazısında üstadın yaşadığı dönem ile kendi dönemini kıyasladıktan sonra Ahmet Haşim'in yaşadığı dönemin bizzat kendisinin şiir olduğunu söyler. Merhum, bizim yaşamakta olduğumuz ızgara kokulu günleri şöyle bir görse idi, fikir tartışmaları ile geçen kendi dönemini muhakkak daha şiirli görürdü.
Sayfa 122
Kamus-i Türki'de "el çadırı” diye tabir edilen şemsiye, şems kökünden türetilmiş olup ‘güneşe ait' manâsına gelmektedir. Şemsiyenin güneş ile olan muhabbeti yalnız Arabistan'ın güneşinden kaynaklanmıyor. Londra’nın yüzü gülmez iklimi ve yalnız yağmurda açılan “umberalla”larına rağmen kelime, kökünü su ve yağmur gibi bir kaynaktan almıyor. Umbra “Bir ışık kaynağından gelen ışığın bir obje sonucu engellenmesinden oluşan gölge” manâsına geliyor.
Sayfa 105
Reklam
El kapılarında dilenci değilsin; bunun şükranesi olarak kapından dilenciyi kovma.” Sadî
Sayfa 101
144 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.