İnsan, dünyaya gelişiyle birlikte birtakım kimliklerle donanır: bir ırkın, bir dinin, bir milletin, bir coğrafyanın ve bir bedenin içinde bulur kendini. Ancak bu kimlikler, onun tercihleri değil,
Karanlığın içinde çığlık atsam bile sesim kimsenin kulağına ulaşmaz. Fakat yine de ölene kadar bir şekilde yaşamımı sürdürmekten başka yolum olmadığı gibi, yaşarken de kendimce yöntemlerle yaşamaktan başka yapacak bir şey yok. Pek övünülecek bir şey olmasa bile, benim bundan başka bir yaşam biçimim yok.
Yalnızlığın övünülecek bir şey olmadığına eski yazılarımdan birinde değinmiştim. Övünülecek bir şey olmadığı gibi, kötü bir şeydir, istenmeyen bir şeydir yalnızlık. Belki bir hastalıktır ya da birtakım sıkıntıların zorunlu sonucudur. “Ee, sağda solda karşımıza çıkan bunca yalnızlık övgüsüne ne demeli o zaman?” diyebilirsiniz. Bunlar birer imdat çığlığıdır, yardım sinyalidir, insanın zavallılığının farkında olunca zavallı olmadığını sanmasıdır… “Tamam, yalnızım ama bunu ben tercih ediyorum, aptallarla takılacağıma yalnız kalmayı tercih ediyorum ve bundan çok memnunum,” gibi acınası avuntulardır.
“Ama sen de yalnızsın?” Doğru, zaten yalnızlık konusunda o nedenle bu kadar emin konuşuyorum. Ben hiçbir faydasını görmedim yalnızlığımın. Arkadaş edinmek için de çabaladım durdum hep. Bazı yetersizliklerim işimi zorlaştırdı. Başarılı olamadım ne yazık ki! Sanırım daha fazla gayret etmeliydim, daha girişken olmalıydım. Kendisine değil imlasına takıldım yalnızlığın. Pişmanım. Artık “yanlızlık” yazanlara da açığım. Olabilir yani, insanoğlu hata yapabilir, acele etmiştir, gözünden kaçmıştır… Bu “olgunluğa” bir de şu “de” ve “ki”lerin yazımında ulaşırsam yalnızlıktan kurtulurum diye umuyorum. Ömür tükenip gidiyor, içtenlikli arkadaşlıkların getireceği ferahlatıcı serinlik, imla kaygılarının ötesine taşıyabilir bizi. Neden olmasın! Hayırlısı…
Bu kadar küçük bir iyiliğin lütuf gibi görünmesi ne tuhaftı. Yine de, hangi savaşçı bu kadarcığını bile yapardı ki? Bütün bir aileyi öldürmek övünülecek bir şey, bir ismi yeryüzünden silecek kadar güçlü olduğunuzu ispat eden zafer dolu bir eylemdi. Hayatta kalan oğlunun çocukları olacak, o da onlara ailesinin ismini verip hikayelerini anlatacaktı. Gerçek yaşamda değil ama hatıralarda saklanacaklardı.