“İyi ki bitmiş” demişsin, duydum, onu da duydum Muazzez.
Senden gelen haberleri arkadaşlar laf arasında söylüyorlar.
“Oğlum, geçen gün Muazzez’i gördüm, senden bahsettik, İyi ki bitmiş’ dedi, sen de unut artık şunu” falan diye çıkıyor onların ağzından ama bana sanki şöyle geliyor.
Gökyüzünde bir beyaz güvercin, ağzında bir zarf...
Muazzez, Muazzez diye kanat çırparak iniyor gökten aşağıya, isminde üç kuş çırpınışı var senin, Mu-az-zez diye uçuyor güvercin. Yüreğim ağzımda bekliyorum aşağıda. Gelip, uzattığım elime konuyor sanki, gagasındaki zarfı bırakıp gidiyor. Giderken ne dediğini duymuyorum, çünkü o sırada yanıyorum Muazzez...
Zarf kapalı, dudaklarınla mühürlemişsin, mührü öpüyorum önce. Sonra diyorum “Buraya dudağı değdiyse, şuraya da parmaklan değmiştir, üstüne kokusu sinmiştir.” Zarfın tamamını öpüyorum Muazzez, zarfı koynuma alıp yatasım geliyor, zarfın elinden tutup gezesim, zarfla çay içesim, zarfa Muazzez diyesim geliyor...
Sonra açıyorum, içinden gelincik tarlaları çıkıyor sanki, sıcak rüzgârlar esiyor, şelaleler akıyor, kuşlar şakıyarak çıkıyor, içinden sen bakıyorsun Muazzez. Tarlalarda koşup şelaleler geçtikten, kuşları savıp seni öptükten sonra okuyorum yazdığını.
Beyaz kâğıda altın yaldızla yazmışsın vicdansız. “îyi ki bitmiş...”
Heee Muazzez, bence de iyi ki bitmiş.
Allah var, ayrılık bana da yaradı.