Kalemimin bu seferki misafiri Anıl Çetinel Örselli’nin “Ah Bu Şarkıların” adlı öykü kitabı… Beni ilk sayfada ödülleri karşılıyor, saygıyla selam verip devam ediyorum yoluma. Karşıma teşekkür yazısı çıkıyor. Okuyucusuna kitabını okumaya niyetlendiği için içtenlikle teşekkür eden ince ruhlu bir yazar görüyorum. Hatta teşekkür metninde özne olup da
"İnsanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkudur:
En eski ve en güçlü korkusu ise bilinmeyenin korkusudur!"
Evet, en eski ve en güçlü duygumuz kuşkusuz korkudur. Korkumuz bizi ölümden ve birçok sıkıntıdan korumuş, bu sıkıntıları alt edebilmemiz için yöntemler ve araçlar geliştirmemizi tetiklemiştir. Öyle ki, birçok dövüş aracı, tuzak,
Yazardan okuduğum ilk kitap. Sanıyorum ki kendisinin de ilk öykü kitabı. Öykü okumak bana hep yarım kalmış hissettirdiğinden pek aram yoktur öykülerle. Uzun uzun romanlar insanıyım ben. Arkadaşımla birlikte okumaya karar verip başlamıştık. "BEN BÖYLE BİR ŞEY GÖRMEDİM ARKADAŞ" dedirten bir eser oldu benim için. Hani o herkesin baktığı ama görmediği, bildiği ama farketmediği; detaylar, nesneler, durumlar ve hatta insanlar varya yazar onları anlatıyor işte. Bu nasıl ustalıktır diyorum şuan. Öyle bir anlatıyor ki karakterleri çevrenizde gördüğünüze, tanıdığınıza ben yemin edebilirim nerdeyse. Kafama vura vura, kalbimi acıta acıta, canımı sıka sıka okudum kitabı. Yer yer güldüğüm çoğunlukla da ağzımda buruk tat bırakan bir okuma oldu. Diyeceğim o ki, alın okuyun ve okutun. Hemen bitiyor ve bittiği için üzülüyorsunuz.
Merhabalarrr... Bugün sizlere okurken geçmiş anılarınıza, çocukluğunuza gideceğiniz bir kitapla geldim. Kitabımızın adı ''Koku''.
Kitabımız ön söz bölümüyle başlıyor. Yazarımız burada yazmaya ne zaman ve nasıl başladığını kısaca anlatıyor. Ön sözün hemen ardından öyküler art arda sıralanıyor. Öyküler, gözümüzün önünde sıralandığı gibi onları okumaya başlamamızla beraber öykülerin etkisiyle anılarımız da zihnimizde canlanıveriyor. Her bir sayfayı çevirdiğimizde farklı kokular, farklı anılar karşılıyor bizleri her biri farklı duygular hissettirse de çoğunlukla geçmişe dair bir özlem içinde buluyoruz kendimizi. Kitabın sayfasını her çevirdiğimizde sanki geçmişe dair anılarla aramızdaki bir perde açılıveriyor da anılarımız öykülerle birlikte tek tek gün yüzüne çıkıyormuş gibi hissettiriyor. Keşke birkaç öykü daha olsaydı ve ben biraz daha güzel anılarımı hatırlayıp onlarla kalabilseydim. Kitaptaki öykülerin hepsi güzeldi ama ben en çok Tarhana, Kızarmış Ekmek ve Mutluluk adlı öyküleri sevdim.
Sizler de kendinizi öykülerle beraber geçmişe dair kısa ve anılarla dolu bir yolculuğun içinde bulmak istiyorsanız okumanızı tavsiye ederim.
Truman Capote, 30 Eylül 1924'te New Orleans, Louisiana'da doğdu. Asıl adı Truman Streckfus Persons'tı, ancak daha sonra annesinin ikinci eşinin soyadını alarak Capote soyadını benimsemiştir. Capote'un çocukluğu, anne ve babasının boşanması nedeniyle oldukça karmaşık geçti. Annesiyle birlikte Alabama'da yaşadı ve burada
Erzincan dolaylarında , Fırat nehri üzerinde inşa edilen bir köprünün ,bu köprüyü yaptırabilmek için çırpınan bir bürokratın ve yöre insanının romanı .
Romanda köprünün hikayesiyle birlikte doğu illerimizde yaşanan dramın kökenleri ve Cumhuriyet tarihi içindeki nedenleri ele alınırken , gerçek olaylar kurgu karakterlerle ve kurgu öykülerle harmanlanıyor .
“Bizler, hikâyeler anlatan, karanlığı öykülerle kovalayan, hikâyeler sayesinde kaos içinde yaşamayı öğrenen, ateşlerin korunu hikâyelerdeki sözlerin nefesiyle yelleyen, kitaplardaki hikâyeleri tanımadığımız kişilere götürmek için uzun mesafeler kateden tek hayvan turüyüz. Ve aynı hikâyeleri paylaştığımızda artık birbirimize yabancı
Murat Gülsoy'un Binbir gece Mektupları adlı kitabının içerisinde toplamda on tane öykü yer alıyor. Öykülerin her biri farklı konular içeriyor ve tür olarak da birbirlerinden son derece farklılar. İlk üç öyküyü çok sevmekle birlikte devamında okuduğum öyküleri de son derece ilginç buldum. Hatta bir iki öylü uzun zamandır okumaya alışkın olmadığım türde insanı güldürürken düşündürüyordu. Komikliğin ardındaki acı gerçeklikle sizi karşı karşıya bırakıyordu yazar. Bazıları da belki hiç aklınıza bile gelmeyen üzerinde kafa yormadınığınız raslantısal olaylarla alakalı.
Günün sonunda her biri bambaşka öykülerle keyifli bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz.
Siddhartha Gautama'nın, yani Buda'nın, ilk biyografileri, yaşamından yaklaşık altı yüz yıl sonra ortaya çıktı. Ancak, antik metinler ve arkeolojik bulgular, Buda'nın içinden çıktığı toplum ve onun öğretileri hakkında birçok şeyi açıklar.
Siddhartha Gautama, bugün Nepal sınırları içinde yer alan Sakya'nın eski küçük klan
Aşk, bir kişiye veya bir şeye karşı duyulan derin ve yoğun bir sevgi, ilgi ve bağlılıktır. Aşkın birçok çeşidi ve tanımı vardır; herkesin aşkı farklı yaşadığı için, herkesin aşka dair farklı
tanımları olabilir. Aşk, insanları mutlu edebileceği gibi zaman zaman zorluklar da yaşatabilir.Alper Hasanoğlu Aşkın Halleri adlı kitabında aşkın tanımı,
Doğuş'ta, "insan kızları" ile eşleşen meleklerden söz edilir. Eski Yunan ve Roma'nın mitoloji
kültürlerinde, kadınlara boğa, kuğu, altın çeşmesi olarak görünüp onları gebe bırakan tanrılar vardır.
Eski bir Hıristiyan inanışına göre, felsefe yetisi insanın kendi hünerinin değil, iblislerle yapılan
yastık sohbetinin bir
Bununla birlikte, dünyayı anlamlandırmamız, düzenlememiz ve bilgilerimizdeki boşlukları doldurmamız açısından şemaların genellikle çok yararlı olduğunu da unutmamalıyız. Bir an için hiçbir şemanız olmadığını düşünün. Karşılaştığınız her şey size açıklanamaz, kafa karıştırıcı, daha önce eşine rastlamadığınız bir şey gibi gelseydi nasıl olurdu? Sinir sistemindeki trajik bir bozukluktan kaynaklanan Korsakov sendromundan mustarip insanlar işte tam da bu durumdadır. Bu bozukluk kişinin yeni anılar oluşturma yeteneğinin kaybolmasına ve karşılaştığı her durumu, daha önce benzer durumları defalarca yaşamış olsa bile, sanki hayatında ilk kez görüyormuş gibi değerlendirmek zorunda kalmasına neden olur. Bu durum bazen o denli rahatsız edici, hatta dehşet verici olabilir ki, Korsakov sendromu olan bazı insanlar yaşadıkları deneyimlere bir anlam verebilmekte bile büyük bir zorluk yaşarlar. Nörolog Oliver Sacks (1987) Thompson adındaki bir Korsakov hastasının durumunu şöyle anlatıyor:
"Hafızası yalnızca birkaç saniyelikti. Sürekli olarak dikkati dağılıyordu. Bellek kaybı nedeniyle sürekli büyük bir boşluğa düşüyor, ancak o bu boşlukları, hemencecik uydurduğu öykülerle ve her türlü hikâyeyle dolduruvermeye çalışıyordu. Akıntıda sürüklenme hissi ve bağdaşmazlıklar bir an için bile müsamaha gösterilecek, kabullenilecek gibi değildi -bunun yerine Mr. Thompson bilinçdışında aralıksız ve çabucak yarattığı öykülerle çevresinde sürekli olarak doğaçlama yeni bir dünya kurguluyordu..." çünkü bu durumdaki bir hastanın kendini (ve dünyasını) her an, tam anlamıyla, oluşturması gerekir (s. 109- 110; italikler özgün metinden)
İyi yazılmış öyküler hiç bir zaman kaybolmuyorlar,uzaya dağılıyor ve bir başkasının hatırası olarak kullanılmayı bekliyorlar yalnızca"... diyor Murathan Mungan ,Üç Aynalı Kırk Oda 'da.
*Sarmal Yankılar benim zihnimin çocuğudur ve bir ebeveyn çocuklarının kusurlarını görmekte zorlanabilir. Zihnimin çocuğu olan bu eseri eleştirirken bir
Merhaba 1000 K ailesi. Uzun zamandır listemde olan bir kitabı bugün bitirdim. Tarih ve mitolojiyi her zaman seven bendeniz bu seferde, adından sıkça söz ettiğimiz refah seviyesi yüksek ve huzurlu olan ülkelerin bulunduğu coğrafyanın tarihine daldı.
İskandinav mitolojisine hayranlığım aslında Marvel çizgi romanlarına ve film serileri ile Thor ve