Ayşe her gün bana yeni ve şayan-ı hayret bir kadın görünüyor. On sene evvel adı Ayşe, kendi vilayetli diye evlenmekten korkarak Avrupa'ya kaçtığım bu kadının, bizim Avrupa taklidi kadınlardan daha ziyade şahsiyeti var. Fikri terbiyesi nümayişkar olmayan selim ve basit hayat görgülerinden alınmış hakikatlerle, biraz okumuş ve lisan bilir bir
Sığ sözlere öyle alışılmış ki, zihinleri azıcık harekete geçiren bir düşünce kabalık gibi görünüyor.Konuşurken yeni fikirler üreten birinin vay haline.
Şu ana dek kendimi anlamış değilim! Bütün bunlar bir rüya gibi geçti... şiddetli ve samimi olan tutkum bile geçti... peki tutkum nereye gitti? Bazen aklıma bir düşünce geliyor: "Acaba o zamanlar aklımı mı kaçırmışım, aslında bir akıl hastanesinde miydim? Belki de hala oradayım, belki de bütün bunlar sadece bana olmuş gibi göründü, belki de hala öyle görünüyor...”
Puşkin anlatı alanında başyapıtı olan ''Yüzbaşının Kızı''nı da 1836 yılında tamamlayıp yayınladı. Gogol bu romanla ilgili olarak şöyle demektedir: ''Yüzbaşının Kızı ile karşılaştırılınca bütün romanlarımız ve büyük hikâyelerimiz yavan kalıyor. Saflık, yumuşaklık öyle bir yüksekliğe ulaşıyor ki bu yapıtta, gerçek bile yapmacık ve karikatürize edilmiş gibi görünüyor. Ortaya gerçekten de ilk olarak Rus karakterleri çıkıyor. Kalenin basit komutanı, karısı, bayraktar, biricik topuyla kalenin kendisi, zamanın karışıklığı, sıradan insanların o alçak gönüllü büyüklüğü. Bütün bunlar yalnızca gerçek değil, onu da aşan bir şey.