Ruhum: Zamansız, mekansız icat, Sine'm bir kumbara, dertler dökülür kat kat.. Öyle bir dert ki, sahibi İslâm. Öyle bir keder ki, hâdimi insan, hâini insan! Talibiz Rabb'im: Sıkletine, mihnetine Haramdır bize, Allah'ın rızasından başka gâye! Gazze'ye selâm olsun, kâfirle gazâ edene Veyl olsun saldırana! Ehli sünnet kardeşine. Bir yanda ölenler, bir yanda kalbi ölenler.. Gadabı, kini gözlerini kör edenler. Çok konuşup, hem içini ateşle dolduranlar! İftira edenler, yalanı dillerine dolayanlar Meşhurluğun sonu ibreti alem olmak, Büyüklerin işi değil, kendinden emin olmak.. Doğruyu, yanlışı ayırt edememiş olmak, En fasih istidraçtır, itidâli zorlamak.. Kemâlât meğer kıyafette imiş.. İçi boş korkuluk, gaflette imiş, Sanırdık adam var kaftan altında, ancak: Kılıflar laftanmış kral çıplak... خ ف ز ي
° Bolluk kadar insanı sıkan, usandıran şey yoktur. Karşısında üç yüz kadını birden buyruğuna hazır gören bir adamda istek mi kalır? Büyük Sultanın (Kanuni Sultan Süleyman) sarayında öyle imiş. Onun atalarından biri de ava giderken beraberinde en az yedi bin şahinci götürürmüş ; böyle bir avın anlamı ve tadı acaba neresinde idi? °
Sayfa 108 - İş bankasıKitabı okuyor
Reklam
Bize göre sevmek, büyük ve bilinmedik bir şeye duyulan gayri insiyaki bir şey imiş. Bizde idara müdara varmış.
Sayfa 135
152 syf.
·
Puan vermedi
Doğu'nun Gül Yetiştireni ve Batı'nın Sitare'si
Bu adam bir Oğuz Atay olabilecekken neden oldurmadılar acaba?Hem İslam için kalan son direniş kalemlerinden biri imiş hem de inanılmaz bir psikolojik iç- dış tahlil yeteneği var.Kitabı kaybettim kütüphaneyi düzenlerken, bulunca bitirdim ve bu kadar geç bitirdiğim için bir kez daha pişman oldum.Rasim Bey'in buradaki Sitare'si bir Oğuz Atay'ın Tutunamayan Selim'i kadar olamasada oldukça iyi anlatılmış .Ben Sitare'nin kitap boyunca bahsedilen İslami unsurlara rağmen intihar ederek ölmesini çok yadırgadım,bu Pollyannacılık değil ama daha ılımlı bir bitiş beklerdim.Doğu-Batı sentezini ve yozlaşmamızı yererken,dinin yasakladığı bir şeyi Sitare'ye yaptıran rahmetli Rasim Bey hayatta olsa nedenini sormak isterdim.Bu arada "Gül Yetiştiren Adam" kitapta bir imge olarak kullanılmış meâli de şu: İslam'da güzel koku sünnettir,o zaman güzel kokuyu sevmek ve üretmek de öyle olsa gerek diyerek düşünülmüş ve geleneklerine sahip çıkan yaşlı bir adamla kendini yozlaşmanın içinde bulup intihar eden Sitare Doğu-Batı ikileminin de başrolleri olarak ama farklı dünyalarda kitapta yer almış. Şöyle düşünün Rasim Bey iki evren yaratmış : Birinde Gül Yetiştiren Adam var, diğerinde ise Sitare.Biri Doğu , diğeri Batı.Doğu'nun gülü esasen kitapta Batı dünyasına kurban oluyor.Neyse konu çok derin kafa açmamak gerek. Ne olursa olsun ben yine de kendimce yorumumu Rasim Bey'in kitaptaki şu sözleriyle bitireyim: "... Taş Devri gibi ,Tunç Devri gibi insanların bir de "Gül Devri" geçirdiklerini düşünüyorum..."
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117,5bin okunma
Bir gün Piraye, Nazım’a gücenmiş. Ona sitemini bir mektupla anlatmış. Ama yine de kıyamamış.. Mektubun sonunu, sana yine yazarım diye de bağlamış. Karşılığında Nazım’dan gelen mektup, tek bir cumle imiş: -Yazmana gerek yok. Ve Piraye o gün Nazım konusunda kalbini susturmuş. Nazım, yazmana gerek yok dedi ya.!!! Tanıyor kadınını, susamaz o... Dayanamaz. Ama öyle olmamış işte... Çünkü kadınlar, gerçekten ihtiyaç duyuldukları inancını yitirdiklerinde... Susar ve dayanır. Nazım Hikmet & Piraye
Her Şeyde Şifâ Şartı; DOZAJ ÖNEMLİ
Bir yemekte oturuyoruz. Söz, mide rahatsızlıklarından açıldı. Kuruyemiş imalâtı ve ihracatı yapan bir dostumuz (Abdülkadir ÇIKMAZ), kendi sahasından bir çözüm teklif etti: “–Yemekten sonra yedi tane kavrulmamış çiğ badem içi yersen, midende hiç hazımsızlık görmezsin.” Tevâfuk bu ya… Aynı sofrada mide sahasında ihtisas yapmış bir doktor, Profesör
Reklam
Mustafa Kemal ve Trablusgarp
Şevket Süreyya Aydemir
Şevket Süreyya Aydemir
Tek Adam - Cilt 1
Tek Adam - Cilt 1
Mustafa Kemal, Trablusgarp şehrinde kendini çabuk kabul ettirir, işlere hâkim olur. En dokunulmaz sanılan yerli mütegallibeyi ayağına getirir. Şimdi onun, bu Trablusgarp günlerine ait bir grup fotoğrafına bakıyorum. Trablus’ta bir süvari paşasının bahçesinde, hatta belki de, Mustafa Kemal’e tahsis edilen Recep Paşa köşkünün bahçesinin ağaçları altında küçük bir grup. Hepsi de o devrin ruhuna uyarak, âdeta görünmemek, gizlenmek ister gibi yerlerine büzülmüşlerdir. Ama ön sırada ve ön sıranın tam ortasında biri var. Bir başka türlü insan. Belli ki kendinin, biraz da yabancı sayılması lâzım gelen bu çevrede ve bir paşanın da bulunduğu bu grup içinde, yerini kendisi seçmiştir. Bu grubun ortasında sanki kendi başına imiş, etrafında kimse yokmuş gibidir. Belli ki bu çevrenin ölü resmiyetinden bıkkındır. Öyle bir oturuşu, öyle bir duruşu vardır ki, Sanki şunları demek ister: '' Ben bu çöl kıyısında bir sürgün, bir kenara itilmiş adam değilim. Ben bu çevremdekiler gibi kaderine boyun eğmiş bir adam, bir gölge olamam. Benim yaşayan bir içim, şekillere, merasimlere sığmaz bir varlığım, düşüncelerim, fikirlerim var. Ben yolumun daha başındayım. Aşılacak nice mesafelerim, ihtiraslarım ve sınır kabul etmez bir geleceğim var. Burada paşa ben’im! Hem de yalnız Trablus paşası da değil. ''
Demek namussuzluk müstesna imiş ki namussuzluk dile düşüyor. “Herkes böyle” deme, küçük hanım. Herkes böyle olsaydı, namusluların hikâyesi dilden dile gezerdi. Onlar müstesna olurdu. Çok şükür, öyle değil. Neden kepaze bir azlık sana cesaret veriyor, örnek oluyor da, bütün o binlerce, yüz binlerce evi dolduran sessiz ve temiz insanları düşünmüyorsun.
Rehabilitasyon Güncesi
Epey zamandır birlikte ders yaptığımız Down Sendromlu öğrencimin, seans günü değiştiği için artık birlikte ders yapamayacağımızı öğrendiğimde, öğrencinin durumu ve potansiyeli ekseriyetinde hoca değişikliğinde bir sakınca görmedim. Bütün derslerimizde isteksiz ve depresif bir tavır sergilediği için belki böylesi daha iyi olur diye düşünmedim değil. Ancak... Aradan geçen 2 haftadan sonra diğer hocamızın, öğrencinin derse katılımının düşük olduğunu ifade etmesi üzerine, bu durumun normal olduğunu bildirdim. Ama o da ne...? İşler benim bildiğim gibi değilmiş. Durumu anlattıklarında pek inanmadım, çünkü öğrencimi tanıdığımı düşünüyordum. ... Bu durum üzerine, öğrencimi görmek için yanına gittiğimde; beni tanıdığını bile düşünmediğim öğrencim, *** Abla diye ağlayınca bir değil birçok şey öğrendim. ... Benden büyük aslında ama özel kalbi öyle mini mini ki Beni bir değil binler kez şaşırttı ... Meğer her şey akademik başarı değilmiş Meğer her şey ders değilmiş Meğer her şey dile gelen söze dökülen ifadelerle sınırlı değilmiş Meğer her şey... Meğer her şey elle tutulmaz, gözle görülmezmiş. Sadece gönülden gönüle kurulan bağ dahi büyük bir ders imiş Sözler "istemez! " nidalarıyla Sesler, "geldi yine! ifadeleriyle dolup da taşsa bile, gönülden gönüle akan yolda görünmeyen iplerle, kuvvetli bağlar kurulurmuş. İyi ki seni tanıdım Tuba
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş Bürhan sorardım aslıma, aslım bana bürhan imiş Sağ ü solu gözler idim, ben dost yüzün görsem deyû Ben taşrada arar iken ol can içinde can imiş Öyle sanırdım ayrıyam, dost gayrıdır ben gayrıyam Benden görüp işideni bildim ki ol canan imiş Savm ü Salât ü Hacc ile sanma biter zâhid işin İnsan-ı kâmil
Reklam
Kaplumbağa evvelden insan imiş... - Laf deyi durmuş karşımda, ne martavallar zırlıyorsun? - Öyleyse dinle... O hem insan, hem de sanatçı. He söyle köpoğlu ne iş tutmuş? - Hamurcu imiş. Büyük bir günah etmiş, Asfas hamur teknesini sırtına yükleterek onu kaplumbağaya çevirmiş.Çayıra salıvermiş... Yarabbim günahı ne imiş acep? Okkalığa eksik hamur koymuş? İşte öyle bir iş etmiş...
Sayfa 27 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Ezanlar saatinde ömrüm boyunca öğrendiğim en ders verici hayat dersi kendi başıma ağlamalıymışım. Gerçekten insan kırıldığı noktaları ifade edince dahi kırıyor ve birde bu kırgınlığın sorumlusu olmaktansa kırıldım, üzüldüm, sinirlendim diye yana yakıla Allah a anlatarak daha ferahlatıcı imiş. İnsana anlatınca anlamıyor niye kırıldığını üstüne kendide kırılıp sen kat kat... Öyle işte.
208 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 saatte okudu
Oysa canım Romantizm istemişti.
𝐺𝐼𝑅𝐼𝑆 Kitabın adı
Romantizm Okulu
Romantizm Okulu
olduğu için canım biraz romantik komedi okumak istemişti...
Heinrich Heine
Heinrich Heine
abim sanırım ağır bir
Johann Wolfgang Von Goethe
Johann Wolfgang Von Goethe
hayranı. Kendisini ilahlaştıracak kadar -belki de öyle yaptı- övüyordu bu kitapta. Genel olarak çok fazla Alman ve Fransız edebiyatını karşılaştırmakta ve -bilmiyorum çoğu kez Fransız edebiyatını yermekte idi- Alman
Romantizm Okulu
Romantizm OkuluHeinrich Heine · Yapı Kredi Yayınları · 201518 okunma
-Şimdiki zamanede öyle dipsiz, kıyak derin şairler var imiş ki seksen kulaç aşağı insen lafın dibi bulunmaz imiş.
Sayfa 6 - Kültür YayınlarıKitabı okudu
Kendi sözündeki hakikati sezmek acı olduğundan hep başkası ile ve başkasından konuşulurmuş. Kendi kendinden uzaklaştırmak sanki bir kişilik borcu imiş.
Sayfa 136 - İletişim Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.