Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
...alan denizin koca dalgaları gibi çalkandı, baba Zeus'un bulutlarından çıkan Euros'la Notos'un İkaros denizinde altüst ettiği dalgalar gibi Uçsuz bucaksız bir tarlanın üzerinde batı yeli eser de hani başakları nasıl sallarsa kıyasıya, o bütün alan işte öyle sallandı.
Hikâyenin gücüne öyle inanırım ki, güzel anlatırsan herkes birbirini anlar. Ve anlayınca farkındalık, empati devreye girer. Bence birbirimizin hikâyelerini bilmeye ve anlamaya çok ihtiyacımız var. Belki de sevilmekten çok anlaşılmaya ihtiyacımız var. O zaman inanın dünya çok büyük değişecek. Yargısız, hoşgörülü, dayanışmalı, kısacası daha mutlu bir dünya olacak. Herkes birbirini ötekileştirdiği için işte böyle dünya.
Sayfa 109
Reklam
İnanıyorum, evlatçığım. Ama, şu suların dibini görmemiz nasıl mümkün değilse, önümüzdeki saatlerin dibini görmemiz de o kadar imkansız. Şu suyun akışını durdurmamız ne kadar imkansızsa, bu saatlerin gidişini değiştirmemiz de öyle. İkisi de parmaklarımın arasından kayıp gidiyorlar... işte böyle!"
Dışa bakarsan yanılırsın, zira ne cevherler vardır ki bir harabenin içinde, ne nimetler vardır ki kara bir kabuğun içinde, ne eşsiz güller dikenlerin içinde... insan da bu misal işte... Sırf beden değildir. Öyle zannedersen hata edersin. Zira dış yanıltır, iç yanıltmaz. Yaş gözden aksa da gönülden gelir. İşte bizim derdimiz de ve vazifemiz de içte olanı görmek değil midir?"
Sayfa 192 - 24. BaskıKitabı okudu
Ancak öyle anlar olur ki yaşama tutkusu beni sarıp sarmalar. işte o zaman aklımı yitirmekten korkarım. doya doya delicesine yaşamak istiyorum ben!
Reklam
"Felsefeyi, insanın içgüdüsel olarak inandığı şeyler için, kötü nedenler bulmak olarak tanımlamış. İnsan herhangi bir şeye içgüdüsel olarak inanırmış gibi! İnsan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır. İnsanın kötü nedenlerle inandığı şeyler için başka kötü nedenler bulmak, işte felsefe budur. İnsanlar Tanrı'ya inanırlar çünkü öyle şartlandırılmışlardır."
Sayfa 233Kitabı okudu
...Enstrüman çalmaya çalış,sporla ilgilen, yeni bir dil öğren ve bol bol kitap oku. Bu arada hata yapmaktan asla korkma. Çünkü öğrenmenin ve keşfetmenin temelinde hata yapmak vardır. Beyninde öyle güzel bağlantılar kur ki yetişkin hale geldiğinde son nöronuna kadar kullanabileceğin güzel bir beynin olsun. İşte o beyin sayesinde senden sonraki kuşaklar da rahat bir nefes alabilsinler...
Hiç, birileriyle aynı dünyada yaşamaktan utanç duyduğunuz anlar oldu mu? Öyle bir olay işte.
Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?
Sayfa 38
Reklam
"İşte benim beğenmediğim huylarımdan bir tanesi de budur. Çözemeyeceğimi anladığım bir meseleyle karşı karşıya gelirsem, o meseleyi görmezlikten gelip geçiyorum. Kendimi öyle bir mesele olmadığına inandırıyorum. Ama yine de o mesele ortadan kalkmıyor." [Malcolm X]
"İşte kuşlar da gitti." "Giderler, aldırma," dedim.
Sen olsan naparsın, gelirsin, gelirsin, her gün kovala­nırsan, ondan sonra da azıcık insanlık varsa içinde çeker gidersin, değil mi? Değil mi abi?" "Öyle," dedim. "İşte kuşlar da gitti." "Giderler, aldırma," dedim.
Evet, Hâlık-ı mevt ve hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle hayatı öyle bir kanun‑u emriye-i mu'ciz-nüma ile idare ediyor ki o kanunu tatbik ve icra etmek; bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir zata mahsustur. İşte eğer aklın sönmemiş ise kalbin kör olmamış ise anlarsın ki bir şeyi kemal-i suhulet ve intizamla her şey yapan ve her şeyi kemal-i mizan ve intizamla sanatkârane bir tek şey yapan, her şeyin Sâni'ine has ve Hâlık-ı külli şey'e mahsus bir sikkedir.
“Şey… İnsan benim gibi hantal ve her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran biriyse, kendisi gibi olmayan insanları gözünde çok büyütüyor. Benim… Benim… geldiğim yerde, böyle insanlara atumai derdik. Bu insanlar, tökezlemelerine yol açacak aşırı tek bir adım bile atmazlar; paket bağladıkları ip hiçbir zaman bir santim bile kısa gelmez. Trafik ışıkları her zaman onlarla uyumludur. Acı, yatağa uzanıp acı çekmeye hazır oldukları zaman ortaya çıkar, şaka da onları güldürmesi uygun olduğu zaman. İşte dün, sadece bir süre için bu atumai’yi yaşama gereksinmesi duydum. Carla da böyle bir gereksinme duyuyordu. İkimiz aynı anda duyduk bu gereksinmeyi. Hapşırmadan önce, hapşıracağım diye karar vermezsiniz, birden hapşırıverirsiniz. Herhangi bir fikir ileri süren ya da başı çeken filan yoktu. Öyle, ansızın, kendi başımıza gidiverdik.”
Aradan iki hafta daha geçti. İvan İlyiç artık kanepeden kalkamıyordu. Yatakta yatmak istemiyordu, kanepede yatıyordu. Çoğu zaman da yüzü duvara dönük yatıyor, sürekli aynı acıları çekiyor, hep aynı yanıtsız sorunun yanıtını bulmaya çalışıyordu. “Nedir bu? Gerçek olan ölüm müdür yoksa?” İçindeki ses yanıt veriyordu: “Evet, ölümdür.” “Bunca acılar niçin öyleyse?” Ses bir kez daha yanıt veriyordu: “İşte öyle... Bir nedeni yok.” Konuşma burada bitiyordu, gerisi gelmiyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.