...?...?/1989...
Kendini haddinden fazla duyumsadığı için acıya ve korkuyuda haddinden fazla duyarlı arkadaşım için, burası tam bir cehennemdi. Her şeyiyle farklıydı Ankara'dan. Çok kültürlü, birçok etnik gruptan oluşan, bu etnik grupların bir nevi kabileci bir tutumla diğerleriyle arasına sınırlar koyarak birbirinden ayrıştığı, etnik
Annem yok artık.
Beni düşünen kalbi yok.
Bitti.
Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum.
Annem yok artık, yeryüzü çok gördü onu,
Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını
Çok gördü,
''...
“Derse saat 7:20’de başlıyorlar” diyor David Levin, Bronx KIPP Academy öğrencilerinden söz
ederken. “7:55’e kadar hepsi düşünme becerileri dersine katılıyor. Her gün 90 dakika İngilizce dersi,
90 dakika da matematik dersi var; ancak sadece beşinci sınıfta matematik dersi günde iki saat.
Haftada en az iki kez, birer saat, fen,
Seher vakti habersizce girdi gara ekspres
kar içindeydi
ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım
peronda benden başka da kimseler yoktu
durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri
perdesi aralıktı
genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı
üst
Yine akıcı , hayal dünyası geniş ,olayları birbirine bağlarken yorulmadığınız, kendinizi o hikayenin içinde hissettiğiniz bir roman..
Güneydoğuda yaşayan çeşitli kollara ayrılmış bir ailenin her bir ferdinin hayat hikayeleri anlatılıyor .Elif Şafak ,aile bireylerin kimin çocuğu , kim kiminle evlendi gibi ayrıntılarının şemasını bile yapmış .
Naze
Zaman çabuk geçiyor ve olaylar da çabuk unutuluyor. Çocuklarım için neler yapabileceğimi her zaman düşündüm. Onları yedirip içirmek, terbiye etmek görevimiz. Bunu elimden geldiği kadar yapıyorum. Ama ben birkaç yıl içinde öyle olaylar yaşadım, öyle sıkıntılar çektim ki, başkaları bunu yüz yılda göremez, yaşayamaz. Bunca çileli maceraya rağmen hâlâ yaşıyorum işte. Düşündüm ki, kaderin beni o felâketlerden çıkarması belki bir tesadüf değildir. Bunları başkalarına, her şeyden önce çocuklarıma anlatmam, onların ders alması için sağ bırakmıştır beni. Madem ki dünyaya gelmelerine sebep oldum, hayatımı, düşüncelerimi bilmeleri gerekir. Ben böyle düşünüyorum.
İstanbul'u bir roman kahramanı olarak görmek isterseniz genç bir mimar olarak ete kemiğe büründüğü Yarım Adam Romanının ilk bölümlerini burada okuyabilirsiniz:
1.Bölüm
Elli Beş Saniye
Tüm hayatı elli beş saniyede değişti. Elli beş saniye; yaşadıklarını anlayabilmesi için çok kısa, kaosla tanışmanın şiddetine dayanabilmesi içinse çok
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu.
o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı
insan nasıl vazgeçer kollarında kendinden kendin den bile vazgeçtiğinden ,beklide vazgeçtiğin kendindi , olmak istemediğin ,insan nasıl ihanet eder yada ihanet ettiğin kendindi o kollarda eriyen hayaller kuran kadındı savaştan kaçmış bir er kadar korkak, sonra yenildim diye inleyecek kadar alçak; bana yorgun argın baktın ya. bana canım yanıyor