• Zezé, canım çocuğum... Okurken hep bunu söyledim içimden. Okumayı sürekli ertelediğim için de çok kızdım kendime. Şeker Portakalı'yla geldim size. Eminim birçoğunuz okumuştur. Olsun, bir de benden dinleyin bu güzel kitabı.
• Yazarımızın otobiyografisi sayılabilecek bu kitap; öyle samimi, öyle duygusal, öyle içten... Çevirdiğim her sayfa beni ağlatmaya yemin etmiş gibiydi. Okurken Zezé'nin yaşadığı duyguları ben de burada onunla birlikte paylaştım. Heyecanını, üzüntüsünü, kahkahalarını ama en çokta acısını ve gözyaşlarını...
•Zezé, yaramazlıkları yüzünden ailesi tarafından hor görülen bir çocuk. Her yaramazlığının cezası; dayak. Ne kadar yaramaz olursa olsun hiçbir çocuk bunu hak etmez... Yaramazlığının yanında müthiş bir hayal gücü var bizim minik Zezé'nin. Hayranlık uyandırıcı bu eşsiz hayal gücü sayesinde hayatındaki zorlukları kimi zaman kolayca kimi zaman zor yoldan aşıyor.
•Yalnız bir çocuk olan Zezé, kendine bir arkadaş ediniyor; portakal ağacı. Böyle başlıyor hikayeleri, bizim okuduğumuz o güzel satırlar. Başından geçenleri anlattığı bu portakal ağacı da Zezé'yle konuşuyor. Tıpkı bizim okurken Zezé'yle birlikte paylaştığımız duyguları, minik portakal ağacımız da kitabın içinde yapıyor. Öyle güzel bir dostluk ki onlarınki, "Keşke benim de bir portakal ağacım olsa." dedirtiyor insana.
•Gerisini okumanız için size bırakıyorum ve bu güzel dostlukla bitiriyorum sözlerimi. Benim gibi geç kalmayın okumak için, çok geçmeden alın ve okuyun. Bu güzel ikilinin maceralarına şahit olun. Kısaca; okuyun okutun diyorum her zamanki gibi