Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Bazen çok daralıyorum. Sanki bütün yapı darmadağın olmuş. Çekim gücüyle artık bağın kalmamış, uzayıp kapkara boşluğunda tek başına savruluyormuşsun gibi bir duygu. Hangi yöne gittiğimi bile bilmiyormuşum gibi" "Kayıp bir Sputnik gibi mi?" "Öyle de denebilir."
Öteki hayvanlar ise vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Mesela, kedi seni sever, tazarru eder, senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki sanki aranızda muarefe yokmuş. Ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün'im-i Hakiki'ye şükran hisleri vardır. Çünkü fıtratları Sâni'i bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar. Şuur olsun olmasın... Evet, kedinin "mır mır"ları "Yâ Rahîm! Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!"dir.
Reklam
Bilmem, sana da öyle mi geliyor, günler hiç geçmiyor sanki.
Seni hayal kırıklığına uğratacak, diye savundu beynimin korumacı kısmı. Seni diğerlerinden daha çok incitecek. Sanki düsüncelerimi okuyabiliyormuş gibi, "Yapmayacağım," dedi Johnny. "Her neye alıştıysan," derken gözleri benimkilere kilitlendi. "Ya da her kime alıştıysan. Gözlerindeki o hüzünlü bakıştan her ne sorumluysa..." başparmağını elmacıkkemiğimin üzerinde gezdirmek için duraksadı. "O ben değilim, ben öyle biri değilim ve sana bunu yapmayacağım." "Söz mü?" diye fısıldadım. Johnny beni şaşırtarak, "Söz veriyorum," diye cevap verdi.
Sayfa 627Kitabı okudu
"Sanki bir aynaya bakar gibi, bilinmez bir sebepten - öyle de kaldı."
"Nasıl bir içgörüymüş bu?" "Müthiş. Üçüncü göz gibi bir şey. Zaman hissi öyle derinleşiyor ki tek bir anın içinde her şeyi görebiliyorsun. Hem geçmişi hem de geleceği görüyorsun. Sanki her şey duruyor ve o anda her şeyin nasıl olacağını biliyorsun."
Sayfa 201 - Domingo yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Julia'yı almaya, dokunmaya, içinde olmaya can atıyordu. Yüksek gerilimli elektrik hattı gibiydi; gerilmiş. Ama elleri kalçasında sabırla bekledi, topuk- larının sert ahşap zeminde çıkardığı seslerle ona doğru geri dönen Julia'nın rolünü oynamasına izin verdi. Ona ulaştığı zaman, Julia ellerini onun bacaklarına koydu ve dansederken
Sayfa 175
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Hayatta yaşadığımız deneyimler, çoğunlukla bizim için referanstır. Bize, sanki o olaylar hep bu olgular üzerine gidecekmiş gibi gelir ve her şeyi genelleriz. Öyle yoğun bir öfkemiz olur ki bu öfkelere tutunur kalırız. Unutmayın, bu denli öfke acıya liman vermektir.
Öyle bir sıkıntı basıyor, anlatamam sana. Canım çekiliyor sanki!
Reklam
Ömrümün ilerleyen dönemlerinde öyle zamanlar oldu ki sanki yaşamımın üzerine, beni tüm hevslerimden, uğraslarımdan ve maceralarımdan Uzaklaştıran ve kayıtsız bir razı oluş hali dışında hiçbir duyguya imkân tanımayan kalın bir perde indi
Annem babamın gazozhanede şerbet yaparken kullandığı şeker çuvallarından iç çamaşırı diktirmiş. Neşeyle giyiniyorum. İyi güzel ama, biraz sert ve hafif kaşıntı yapıyor sanki. Sorun değil. Yalnız, külotun hemen arka tarafında Kayseri Şeker Fabrikası'nın mührü var. Olduğu gibi duruyor. Yıkamakla çıkmamış demek ki. Bir şey demiyorum anneme. Öyle mutlu ki. Mühür orda duruyor ama. Beden eğitimi derslerinde eşofman giymek için sınıfta soyunurken ne yapacağım?
Sevemiyorum İnsanları
"Sevemiyorum insanları. Huylarına gitmeyi, laklaklarını dinlemeyi, aman da pek içten olmalarını, sır vermelerini, ağız aramalarını, hislerini uluorta döküp saçıp etrafa, sonra üstlerine basınca seni kabahatli bulmalarını, bir latife yapsam anlamayıp bön bön yüzüme bakmalarını, arkamdan ağızlarının suyunu akıta akıta dedikodumu yapmalarını, en hakikatli, en dürüst, en ahlaklı, en iyi kalpli hep kendileri olmalarını ama bunu da böyle laf arasında sanki söylemiyormuş gibi yaparken utangaç mahcup çekingen söyleyivermelerini, sanki tek tuhaf benmişim gibi öyle olmadıklarını söylediğimde yüzüme hayretle bakmalarını, samimiyet yalanıyla küçümsemelerini, saf salak sanmalarını, ağzımdan arada bir küfür kaçıyor diye edepsiz bellemelerini, sıkıldığımı söyleyince aman aman pek incinmelerini, inceliklerini, arkasından konuşmuyormuş gibi yapıp en yakınlarını gözlerini kırpmadan çekiştirmelerini, aldatmıyormuş gibi yapıp bacak aralamalarını, bilmiyormuş gibi yapıp laf çarpmalarını, kırılmamış gibi yapıp kin gütmelerini, hep ben, hep ben demiyormuş gibi yapıp dünyayı etraflarında döndürmelerini, her boku bildiğini sanıp cahilliklerini, "aslında", "bana soracak olursan", "sahi ben", "geçen gün ne oldu", "o var ya o" diye başlayan bir türlü bitmek bilmeyen cümlelerini, gülerken gözlerini kaçırmalarını, el sıkarken sıkmamalarını, öperken öpmemelerini, sarılırken sarılmamalarını, tüm insanca sandıkları iğrençliklerini, hepsini, her şeylerini unutmak ve bir gül yapıp kumaştan boyaya batıra batıra duvarları güllerle kaplamak istiyorum."
Sayfa 47 - Sel Yayıncılık
Konuşmaya başlayınca aklına söyleyecek hiçbir şey gelmezmiş insanın, öyle duymuştum ama birden bire açılıp sanki başka biri konuşuyormuş gibi kelimelerin ağzından dökülüverdiğini de söylüyorlar.
HÜZÜNLÜ KARANFİLLER
karanfil yollamışsın bana niçin zahmet ettin gülüm koydum koğuşun ortasına hoş gelmiş safalar getirmişsin hiç böyle hüzünlüsünü görmemiştim karanfilin yarım saat geçmeden büktüler boyunlarını hem de hiç yakınmadan hem de hiç sızlanmadan sanki alınıp götürülmüşler sıcacık uykularından beklemedikleri anda koparılmışlar sanki şafak sökerken kuşlar bile uyanmadan öyle karşıt şeyler ki sevgilim mapusâne ile karanfil biri kara biri ak
Sayfa 123
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.