"bir at satın almaya niyetlenince insanın Ata değil de onun koşumuna bakmasın ne kadar budalacıysa ise bir kişiyi giyimine kuşamına ya da giysi gibi bizi dıştan saran sosyal koşullarımıza göre değerlendirmesi de öyle budalalıktır."
Bugün sabahtan beri aklımı kurcalayan bir efsane var, dedi. Bir yerde mi okudum, yoksa birinden mi duydum, hatırlamıyorum, ama tuhaf ve hiçbir şeyle uyuşmayan bir efsane bu. Öncelikle sarih olmadığını söylemem lazım. Bundan bin yıl evvel kapkara giyinmiş bir keşiş Suriye’de ya da Arabistan’da bir çölde yürüyormuş.… Yürüdüğü yerin birkaç mil ötesinde balıkçılar gölün yüzeyinde ağır ilerleyen başka bir kara keşiş görmüş. İkinci keşiş meğer bir serapmış. Şimdi bütün optik yasalarını unutun, belli ki efsane de tanımıyor bu yasaları, devamını dinleyin. Seraptan ikinci bir serap meydana gelmiş, ondan da bir üçüncüsü, öyle ki kara keşişin sureti sonsuza kadar atmosferin bir katmanından diğerine iletilmiş. Kâh Afrika’da görüyorlarmış onu, kâh İspanya’da, Kah Hindistan‘da, kâh Uzak Kuzey’de… Nihayet dünya atmosferinin sınırlarının dışına çıkmış ve sönüp gidebileceği şartlara bir türlü rast gelmeden tüm kainatı gezmeye devam etmiş. Belki şimdi Mars’ta bir yerde görünüyor ya da Güneyhaçı’nda bir yıldızda. Ama cancağızım, efsanenin en mühim ve en güzel tarafı şu ki, keşişin çölde yürüdüğü günden tam bin yıl sonra serap bir kere daha dünyanın atmosferine girecek ve insanlara görünecek. Ve güya bu bin yıllık süre dolmak üzere… Efsane doğruysa kara keşişi bugün yarın görmemiz gerek.
Sayfa 10 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 7.BasımKitabı okuyor
Reklam
Ölmek nedir? Yaşayabileceğini hayal ettiğin olayların bitmesidir ya da insanın öyle sanmasıdır.
Belli bir yaştan sonra ölümden dönmüş gibi başını dik tutmaya utanıyor insan, ya da bıkıyor, daha da kötüsü en pespaye haliyle görünmek istiyor, başını en pespaye haliyle dik tutmak da olacak şey değil. İnanmıyorlar. Ben inanıyor muyum sanki? Yitirdiklerim, sevdiklerim, her şeyin etraflarında dönmesinden hoşlanan insanlar; işleri gizli, kaşları çoğu zaman çatık, tedirgin, korkak, patavatsız, neredeyse merhametsiz, kupkuru, aslında öykünmeden ibaret sözde kalan dürüstlükleriyle, işlerine gelmeyen ve fazla zahmet gerektiren azimkâr bir gerçeği, boğucu yaz günlerinin sivrisineklerini kovalar gibi sürekli kışkışlayarak yaşayan insanlar... Ne garip, insanın, tıpkı eşyalar gibi, kimseye ait olmadığı, sanki kendine inat özgürleştiği bir an var, ama yaşanmayan, sadece adsız birilerinin çok uzaklardan düşünü gördükleri bir an; gücünün çevresindeki gerilimin ansızın dağıldığı, bütün denetimlerden, bütün göz hapislerinden kurtulduğu, el değiştirmesinin artık mümkün olmadığı, unutulduğu, yitirildiği belki de ümitsizliğin boşluğunda sürüklenip başkalarıyla kaynaştığı, başkalarına evlerindeki bir bitki, yanlarındaki bir hayvan gibi muhtaç olduğunu duyduğu zaman. Fakat gerçekte öyle bir an geliyor ki, sanki her insan, birazdan yemeğe oturulacağını söylercesine öleceğini söylüyor, ama kimse ölmüyor; zaman, bunu söylememiş, kendi dahil kimseye itiraf etmemiş olmanın verdiği sanki paylaşılan gizli bir korunma güdüsünün abartılan ya da küçümsenen önemliliğinde, her şeye rağmen bütün durağanlığıyla akıp gidiyor.
Sayfa 105 - Metis Yay.Kitabı okuyor
Rivayet ediliyor ki, Mûsâ: Ya Rabbi! Beni öyle bir emre muttali et ki, onda se- nin rızan olsun! Ta ki, onu işlemiş olayım! diye dilekte bu- lununca, Cenâb-ı Hak ona vahy gönderdi: Benim rızam senin istememezliğindedir. Halbuki sen de yemediğin bir nesneye karşı sabretmezsin. Mûsâ: - Ya Rabbi! Beni bunun üzerine muttali kıl! Cenâb-ı Hak: - Muhakkak ki, benim rızam, senin kaza ve kaderine razı olmaklığındadır, buyurdu. Műsâ aleyhisselâmın münâcâtında vârid olmuştur: - Ey Rabbim! Mahlûkunun hangisi sence daha sevimlidir? Cenâb-ı Hak: O kimse ki, ondan mahbûbunu aldığımda benimle sulh eder.
"Demek öyle. Annen seni kurtarmak için öldü. Evet, bu güçlü bir karşı-büyüdür. Şimdi anlıyorum - senin hiçbir özelliğin yokmuş demek. Merak ediyordum, anlıyorsun ya. Çünkü ikimizin arasında tuhaf benzerlikler var, Harry Potter. Bunun sen bile farkına varmış olmalısın. İkimiz de yarım-kanız, yetimiz, Muggle'lar tarafından büyütüldük. Büyük ihtimalle muhteşem Slytherin'den beri Hogwarts'a bizden başka Çatalağız gelmemeiştir. Hatta fiziksel olarak bile biraz benziyoruz birbirimize... Ama sonuçta, seni benden kurtaran sadece şansmış. Bütün bilmek istediğim buydu."
Reklam
Kim söylemiş beni Süheylâ’ya vurulmuşum diye? Kim görmüş, ama kim, Eleni’yi öptüğümü, Yüksekkaldırımda, güpegündüz? Melâhat’i almışım da sonra Alemdara gitmişim, öyle mi? Onu sonra anlatırım, fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Gûya bir de Galataya dadanmışız; Kafaları çekip çekip Orada alıyormuşuz soluğu; Geç bunları, anam babam, geç; Geç bunları bir kalem; Bilirim ben yaptığımı. Ya o, Muallâ’yı sandala atıp, Ruhumda hicranın’ı söyletme hikâyesi?
Bu duruma bilmeden neden olan Baron, gözü ondan başkasını görmeyen bu kadının tuhaf değişimini en az fark eden kişiydi; öyle ya, kim dönüp kendi gölgesine bakardı ki? Gölgesinin sadakatle sürünerek ve sessizce adımlarının arkasından geldiğini hissederdi insan, bazen bilincine varmadığı bir dilek gibi önünden acele ettiğini de bilirdi, ama gölgenin parodi yaparcasına aldığı biçimleri gözlemlemeye ve bu çarpıtılmış şekillerin içinden kendi varlığını seçmeye çalışmak çok nadirdi.
Sayfa 34 - Kitabın "Leporella" öyküsündenKitabı okudu
Hep verilenle yetindiğimiz için, bunun ötesini merak eden kafaların varlığına alışmakta güçlük çekiyoruz. Belki onu efsaneleştirerek bir bakıma kurtulmak istiyoruz böyle değişik insanlardan. Öyle ya, onu gözümüzde çok büyütmezsek, sonra onun gibi bütün gücümüzle kendimizi ve dünyayı değiştirmeye çalışmak zorunda kalı­rız.
Sayfa 79
Yaşanmamış hayatı ve izlenmemiş yolu seçmek caziptir, insanı baştan çıkarır, çünkü şunu ya da bunu yapmış olsak her şeyin daha farklı olacağını, daha mutlu, daha akıllı olacağımızı, daha çok sevileceğimizi, daha çok saygı göreceğimizi hayal ederiz. Belki de öyle olmazdı.
Sayfa 180 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Zaten bu hayatta, her zaman bir şeyler eksikti. Ya da bana öyle gelirdi.
Oysa suskunluklar öyle mi ya, onlar her şeyi doğru bir çizgide tutacak kadar kesindirler.
Sayfa 226 - Can yayınlarıKitabı okudu
İkizler,Terazi etkisi :)
Ama bir şeyi belirtmem gerek dostum!Hayatta “ya öyle,ya böyle”ile nadiren yol alınıyor;duygularla davranış biçimleri,kemerli burunla yassı burun arasında var olanlar kadar çeşitli.
Sayfa 41 - Türkiye İş Bankası
ya, peygamberliğin de zamanı var, öyle firavunun yılana çevirdiği asa ile cebelleşirsin de bütün bir geçmi­şin ve kainatın, harun'un diline, davud'un sesine, eyüp'ün kabuklarına, yakup'un gözyaşlarının içine baka baka "kime göre?" diyen devir canlısına ne diyebilirsin?
Sayfa 14
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.