İnsan kalbi öyle birisine muhtaç ki; O'nun, hiçbir şeye muhtaç olmaması lazım...
Hanım hanımcık ol, böyle denecek Leylâ'ya. Ve o da öyle olacak. Çöle düşen Mecnun, Leylâ değil. Leylâ ağlamak için bile bahane bulmak zorunda. Ben öyle miyim ya? Şirin'in bahtına düşen, uğrunda dağlar delinen olmak olacak, dağları delen değil. Suyu bulmak Ferhâd'ın bahtı. Aslı, en fazla bir âh, felekleri tutuştursa da. Açılıp kapanan düğme Aslı boyundan ayağa. Yanıp küle dönmek Kerem'in hakkı olacak. Ben Aslı gibi miyim ya?
Sayfa 82 - TimaşKitabı okuyor
Reklam
Bahaeddin Veledin Kervanıdır Bu Kervan, Ya Bizimki Nasıl Olurdu?..
Öyle bir kervan ki yükü ne altın, ne gümüştü, ne dünya nimetlerini, ne Hint'in amberini, ne Çin'in ipeklisini taşıyordu. Bir kervan ki kitap yüklü, bilim yüklüydü, ne koruması, ne kılıcı, hatta ne de kılavuzu vardı. Koruması Allah, kılıcı inanç, kılavuzu bilim...
İnsanlar henüz sevap-günah kavramının ne olduğunu bile kavramamış... Hiçbir şey ahirete kalmaz merak etmeyin.. Herkesin sınırlı bir yaşam enerjisi vardır. O yaşam enerjisi azaldıkça, insanlar çökmeye ve yaşlanmaya başlar. Çünkü hücrelerinin hayatta kalabilmesi için beslendiği yaşam enerjisi zamanla ve gittikçe azalmaya başlamıştır.. Bununla
"Sıra öyle uzun ki," diyorum,"sıranın başından sonuna yürümeye karar veren Dostoyevski daha yarısına bile gelmeden Kafka'ya dönüşür."
415 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Tanpınar kuşkusuz büyük yazar ve en önemli eserlerinden biri bu kitap. Benim içinse öyle değil. Örneğin bazı ortak kahramanlara sahip Mahur Beste'den aldığım edebî lezzeti Huzur'dan alamadım. Okurken yer yer çok sıkıldım, yazarın sürekli görkemli cümleler kullanmaya çalışması ya gereksiz ya yorucu geldi bana ama eserle ilgili bütün sorunum bunlar değil. Öncelikle eserin günümüz Türkçe'si ile yeniden ele alınması gerek. O kadar çok artık kullanılmayan kelime var ki okumayı güçleştirmeyi bırakın anlamayı imkansız kılıyor. Yeni nesillerin kitabı bu haliyle okuması mümkün değil. Tanpınar'ın bazı cümlelerine ise anlam veremedim Buraya bir örnek yazıyorum: Mesela Nuran, "o anda" kelimesini o "ânde" diye söyler, böylece Türkçe için çok uzun bir çekişten sonra en hafif üstünü getirebilirdi. Kesinlikle demek isteneni anlayamadım. Böyle ifadelere çok rastladım, hepsini yazamam tabi. Tanpınar belli ki büyük bir Klâsik Türk Müziği tutkunu. Bu konu da ileri düzeyde bilgi sahibi. Kitapta bu konuda (beni bağışlayın) gereksiz bir çok detay veriyor. Sıradan bir okuyucu için hiç anlamı olmayacak ve kurulan benzetmelerin hiç anlaşılamayacağı bölümler. Yine de okurken pek etkilendiğim bölümler oldu, dedim ya Tanpınar büyük bir yazar. Doğu-Batı arasına sıkışmışlığa değindiği bölümler (ki kitabın ana düşüncesi olsa gerek) hep olduğu gibi aklımızı kuraclayacak.
Huzur
HuzurAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 201916,3bin okunma
Reklam
Kendimi bütün ruhumla unutmanın uykusuna bırakmak istiyordum. Unutmam mümkün olsaydı, unutmak sürekli olsaydı, gözlerim kapansaydı da azar azar uykunun ötesine, mutlak hiçliğe gömülebilseydim, varlığımı artık hissedemez olacağım noktaya varsaydım, bir mürekkep damlasında, bir musiki ahenginde ya da renkli bir ışında erir giderdim ve sonunda dalgalar ve şekiller öyle büyürlerdi ki, hissedilemezin içinde silinir, yok olurlardı. O zaman dileğime kavuşurdum.
Sayfa 35 - Yapı Kredi Yayınları - 31. BaskıKitabı okuyor
Zorlanarak veya istemeyerek de olsa namazna devam et ve öyle anlarda kıldığın namazın değerini bilmek için hep şunu hatırla; 'Cebrail Aleyhisselam iki rekât namaz kılmış namaz tam 4 bin ahiret senesi sürmüş. Sonra: Ya Rabbi! Kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mi?' diye sormus. Allah (c.c.) buyurmuş: Ahir zamanda gelecek ümmet-i Muhammed'den bir kulum 2 rekât namaz kılacak; hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle, kaç rekât kıldığinı bilmeyerek kılacak. Onun birkaç dakikada kıldığı 2 rekât, senin 4 bin senede kıldığın namazdan makbul olacak!' 'Ya Rabbi! Neden onların namazları bu kadar kıymetli olacak?' 'Çünkü onlar düşmanımı yıkarak huzuruma gelecekler. Dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar şeytanın vesvesesine aldanmayıp 'Allahu Ekber' diyecekler!' İmam-ı Gazali
Bilmezsiniz bu havanın kıymetini siz!.. Allahım! Nedir bu nefes almak biliyor musunuz? Müthiş tatlı bir şey! Hani kana kana su içersin, bazen susuzluktan yandığın zaman ya! Bayılırsın! O su ne tatlı şeydir! İşte hava da öyle... Sudan bin kere tatlı!
Öyle ya insan çâre olamazdı, çâre Allâh'tı
Reklam
Sevgilerimizin devamı alışkanlıktan. İlişki öyle bir sahip oluyor ki bize, kaçamıyoruz. Israrla sesini duymak, onunla bir şeyler yapmak ya da her zaman yanında olmak falan istiyoruz.
Kendine yenilmek
Yaşadığımız dünya.. Bir savaş arenası.. Ne ile savaştığımız.. Ya da neyin uğruna.. Önemli değil... Nasıl savaştığımız önemli.. Kimler ve ne ile savaşırsak savaşalım.. Asıl savaştığımız kendimiziz çünkü..
424 syf.
·
Puan vermedi
мα∂αℓуσиυи ι¢ι Açıkcası yazarı Kırmızı Oda ile tanımıştım. Hiç kaçırmadan, heyecanla izlemiştim ama kitabını okumak kısmet olmamıştı bu zamana kadar. Eh sonunda tanıştım ve sevildiği kadar varmış dedim. Böyle bir anlatım beklemiyordum. İzlemesi kolay ama okuması ağır, anlatımı güç hikayelerin akıcı dilde olması şaşırttı beni. Zaten hıkayeler psikolojik rahatsızlığı olan insanlar olunca soluksuz okudum. İçindeki hikayelerin bazılarını Kırmızı Oda dizisinden hatırladım, sonra bir hikaye Masumlar Apartmanı dizisiydi ama tabı dizilerle arasında baya fark var onu söyleyim. Her zaman kitaplar daha şeffaftır benim için. Birbirinden farklı hastaların süreçlerini, öncelerini ve sonralarını okuyoruz, hepsi çok etkileyici ve üzücüydü. İzlerken Rezzan adlı hastanın hikayesi çok etkilemişti okurken de öyle oldu. Birde Binbir Gece Masalı hikayesinde ya kim bu insanlar deyip durdum. Hikayeler gerçek hastaların süreci olunca çok heyecanla okudum bir de yazarın her hasta da psikolojik analizleri var o kısımlar ayrı güzeldi. Öyle tahlilleri seviyorum. Bir de okudukca kendine yapmaman ve yapman gereken şeyleri analiz ediyor insan, zira bazı şeyler insanda yıkıma neden oluyor, saglıklı, zeki, başarılı bir birey ufak sandığımız travmadan karanlığa gömülebiliyor. En iyisi biz kendimize iyi bakalım, önce ben diyelim, ben iyi olursam çevrem iyi olur, iyi olursam çevreme faydam dokunur, kendine bak, kendini koru, kendini çok sev... Valla ben hiç ummadığım şekilde mutlu bitirdim kitabı, sevdim ve okumayanlara tavsiye ederim. Sevgiyle ve kitapla kalın #
Madalyonun İçi
Madalyonun İçiGülseren Budayıcıoğlu · Doğan Kitap · 202418bin okunma
hayatta kalıplar var... ritimler. bir hayatta kendimizi köşeye kısılmış hissettiğimizde, hüznün, trajedinin, başarısızlığın ya da korkunun, tek bir varoluşun ürünü olduğunu düşünmek çok kolay. yalnızca yaşamanın değil, belli bir şekilde yaşamanın sonucu olduğunu düşünmek. demek istediğim, acıya karşı bağışıklık kazanmamızı sağlayacak bir yaşam tarzı olmadığını anlasak, her şey çok daha kolay olurdu. mutluluğun doğasında acının da olduğunu... tabii ki farklı düzeyler de ve miktarlarda... ama hiçbir hayatta sonsuza kadar saf bir mutluluk içinde olamayız. öyle bir hayat olabileceğini düşünmek ancak yaşadığımız hayattaki mutsuzluğumuzu büyütmeye yarar.
"Sömürü şartlarının kendi kendine sömürünün çözümünü yaratacağına dair tuhaf, kimsenin açıklamaya lüzum görmediği bir inanış var galiba - aksini iddia edince de karşındakini küçümsediğin ya da hor gördüğün düşünülüyor, erbilmişlik taslamak gibi. Ama ya şartlar çözümü yaratmıyorsa? Ya boşu boşuna bekliyorsak, ya insanlar uğradıkları eziyete son verecek araçlara sahip olmadan eziyet çekiyorsa? Ve o araçlara sahip olan bizler de eyleme geçenler eleştirildiği için bir şey yapmayı reddediyor oluyoruz. İyi hoş da, öyle olsa bile eyleme geçtim mi ki? Mazeretim çok yorgun oluşum ve aklıma iyi fikirler gelmemesi. Aslına bakarsan benim derdim hiçbir cevaba sahip değilken başkalarında bütün cevaplar yok diye ona buna gıcık olmam. Ben kimim ki başkalarından tevazu ve açıklık bekliyorum? Dünyaya ne faydam dokunmuş ki karşılığında bunca şey isteyeyim?"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.