Hayat umulmadık andaki değişimleriyle var ya da yok eder insanı. Öylesine sürprizlerle doludur ki sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine kimine.
Yeni çıkan kitabı tamamen kitapevinde gezerken kapağı ve başlığı ilgimi çektiği için aldım. Öyle aman aman sürükleyici değil. Öylesine okumak için vaktiniz varsa okuyun derim.
"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi." başlangıcıyla zamanın dününe de bugününe de uygun düşen sözleri söyler Dickens yaklaşık iki yüz yıl zaman kadar öncesinden...
''Kötülük öylesine artırılmalı ki, insanlar her yerde ondan bıksın, yeryüzündeki her ruh şu tanrının belası sonbahardan nefret ettiği kadar ondan da nefret etsin.''
Nuh bazen küstahlıkla acımasızlığı öylesine karıştırıp üzerine de zehir gibi bir alaycılık sosu dökerek soğuk servis yapıyordu ki yenilir yutulur gibi değildi. Hazmı imkânsızdı.