Oblomov uzun zamandır tembellik olarak bildiğim, kitaba dönüşmüş bir karakterdi. Oku, tembellikte sınırlayamayacağın bir kavram dediler, okudum.
Aslında hikaye, aileden gelen Oblomovluk kavramıyla başlar. Çocuk yaşta dadılarla büyüyen, kendi başına yapması gereken hiçbir şeyi yapmasına izin verilmeyen İlya İliç, biz onu tanıdığımızda çoraplarını dahi kendi giyemeyen bir insana dönüşmüştür. Kitabın ilk sayfalarında yataktan oturma eylemine geçmesi bile sayfalar alan Oblomov, bu durumdan bir arkadaşı tarafından çıkarılmaya çalışılsa da bir yere kadar başarılı olur. Arkadaşının tanıştırdığı Olga’ya aşık olan Oblomov, o anda bile kendinden bekleneni yapamayacağını bildiği için aşkından vazgeçer. Aldatmadan, kızmadan, kırmadan.
Ya şimdi ya da hiçbir zaman unutma.
Dese de arkadaşı hiçbir zaman olur seçimi İlya’nın.
Oblomovluk bilinçli bir vazgeçiştir. Sıradanlığa, yalana, standartlara, zorlamalara karşı.
Onca olanak, varlık içinde her şeyden vazgeçebilmek sağlam bir irade gerektirir.
“Ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım, ya da bu hayatın hiçbir değeri yok.” der.
Oblomov güzel insan, o zeka, o dürüstlük, o nezaket, o asalet doğal olarak fazla bu dünyaya.
Yalan değil, kitabın her bölümde şimdi çıkacak o kozadan diye çok bekledim.
Çıkmadı.
Ve sonu hiç beklediğim gibi olmadı doğal olarak.
Olsaydı Oblomov olmazdı.
Düşünüyorum öyleyse varım.
Kafasındaki güzelliklerle varoldu sadece.
İlya İliç Oblomov
Okuyun efendim.