Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat
En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat
Ne güzel bir giriş, dünyaya ne güzel bir geliş... Toprağı kirlerinden arındıran o Yağmur için, rahmet vadilerinin
Hiçbir işveren gelecek ölümünün ayırdında, hele de ölmekte olan bir işçi istemez. İşçi ölmeyeceğini sanmalı, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmalı ve -hadisin aksine- yarın ölebileceğini düşünmemelidir. Çünkü ölüm düşüncesi, işçiyi verimlilikten alıkoyabilecek dervişane bir atalete sebep olabilir ya da işçide yaşamını önemseme yanılsaması yaratabilir ki
Karşındakini yargılamayı bırakırsan ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulmuş olursun.
İyi de ben güçlü filan değilim ki! Böyle vir vir vir konuştuğuma bakma. İnsan başka çaresi olmayınca öyleymiş gibi yapıyor.”
“Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler
Ben, Yedek Subay Ahmet Celâl; Celâl Paşa'nın oğlu Ahmet; Porsuk Çayı'nın kenarında böyle bir tohum haline girdim. Bir kulaç, kara toprak içinde filizimi sürmek, dal ve budaklarımı aydınlığa doğru uzatmak, meyvamı vermek için Allah'ın rahmetini bekliyorum. Ve gömülü olduğum toprağın istirabını bedenimde hissediyorum. Her hususta ona
Osmanlı Devleti'nin fiilen hâkimiyetinde olan bölgeler ile hükmen idare ettiği yerler arasında esaslı bir ayrım yapılmadığı için Birinci Dünya Harbi neticesinde kaybedilen toprakların büyüklüğü genelde yanlış anlaşılıp yorumlanmıştır. Mesela Anadolu ve Rumeli'nin büyük bir bölümü hep fiilen hükmedilen toprak parçaları olmuştur. Çünkü bu
Masallar, ilahiler, efsaneler, destanlar, türküler, ninniler, tiyatro, sinema ve edebi eserler: Halk arasında masallar çoktur. Masalların en meşhuru "Hangur" un hikayesidir. Türk mitolojisindeki tepegözü andırır. Demirciliğin dünyaya Kafkasya'dan yayıldığı hakkında ki rivayet ünlüdür. Halk arasında La Fontaine'in kendinden çok
Güzel yurdumun cennet şehri Kars. O soğuk yıllarından herhangi birisinde, tarih boyunca unutulmayacak yüce kahramanların mezarlığı olmayı kabul etti. Bizzat kendim için konuşuyorum, Ankara'nın soğuğuna laf ede ede dilimde tüyler bitti ama benim Mehmetçiklerim Allahuekber ve Soğanlı dağlarında şehadet getirmeketen gocunmadı.
Ne ara bu şekilde olduk?
Atalarım vatan uğruna şehit düşerken bizler ülkeden kaçma planları kuruyoruz.
Oysa bizler söylemekten asla çekinmediğmiz gibi Türk'üz. 🇹🇷
Amaç Rus ordusunu geri çekilmeden Sarıkamış önlerinde yok etmekti. Eğer bunu başarırsa şanlı ordu Çoruh vadisine hatta iç bölgelere inebilirdi. Ancak bu taarruz gizliliğini yitirdi. Ve her şeyden önce maalesef uygun kıyafet olmaması ve dondurucu soğuklar 70 km derinliğinde bir harekattan bahsediyoruz, Türk tarihine altın harflerle yazılmış olaylardan birisi oldu.
Kimin suçu var kimin suçu yok elbette tartışılabilir. Enver Paşa mi yoksa Yarbay Hafız Hakkı mı suçlu konuşulur. Ama bugünlük,
verdiğimiz binlerce şehit ve Anadolu birliği için ölümü göze alan tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Bizler 90 bin şehit verdik ama binlerce kez dirildik. Güzel yurdumun asil şehitleri...
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
''Bayrağı bayrak yapan her daim üzerindeki kandır. Toprak ise uğrunda ölen birisi varsa vatandır!''
Bir gün yolunuzu kaybederseniz,
bolgegundem.com.tr/sarikamis-sehit...
Şehitlerimizin isimlerine bakın. Yolumuz Türk'ün yoludur. İzimiz al bayrağın gölgesindedir.
Onlar vatandaş oldu, sen mülteci. Ayaklarını vatanının toprağına bastığında seni mahkemenin önüne sürüklüyorlardı, mahkemeden de sürgüne. Hakkını savunduğunda ise seni bazen düşmanlıkla, bazen de gerçekdışı olmakla suçluyorlardı. İşte o an vatanın ne demek olduğunu bir kez daha anlarsın, hakkın ve toprağın uğruna ölmeyi göze almak olduğunu anlarsın. Vatan sadece toprak değildir, hak ve topraktır. Senin hakkındır ama toprak onlarda. Toprağa zorla el koymuşlar ve şimdi de elde edinilmiş bir haktan bahsediyorlar. Hak dedikleri, tarih ve anılardan ibarettir oysa.
Bu ismi taşıyan, iki yüz sayfalık bir kitap kadar uzun olan ve 1806 yılında İtalya’da yayımlanıp Yunanistan’da da dağıtılan risalenin dile getirdikleri, demokratik yada cumhuriyetçi görüşün tipik bir örneği sayılabilir. Yazarı belli değildir; “anonim bir Hellen” diye tanıtır yazar kendini. “Nomarşi” sözcüğü yazar tarafından türetilmiştir: “nomos”,
Trabzon, kıyıda demirlemiş, her biri aşağı yukarı ikişer grostonluk dört paslı askerî nakliye sefinesi ile, mazı ve akçaağaçlar içinde âdeta kaybolan Fâtih Câmii ve çevresindeki, herbiri mütevâzı birer mimârî şâheseri olan küçük evler ile, başta Zağnos Paşa’nınki olmaküzere taş köprüleri ve nice câmi ile, Küçük Ayvasıl Kilisesi, hükümet binâları,