Küçücük bir çocukken bize hikâyeler, masallar anlatırlardı. Biz onlarla büyüdük. Ekmek kadar, su kadar, oyuncak kadar zaruri bir ihtiyaç gibiydi bizim için o hikâyeler. Büyüdük, evlendik, çoluk çocuğa karıştık; kızlarıma, oğullarıma ben anlattım bu kez hikâyeleri, masalları. Siz de anlatıyor musunuz çocuklarınıza? Tamam, kitap okuyorsunuz, beraber kaliteli vakit -ne demekse- geçiriyorsunuz, bunlar Alın çocuğunuzu kucağınıza, anlatın. ayrı. "Anlamıyor Serdar Bey, daha küçücük." Olsun,anlatın. Siz anlamıyor zannediyorsunuz. Altı aylık bebeği al kucağına,başla anlatmaya, o anlar. Haydar-ı Kerrâr'ı(1) anlat ona. Hayber Kalesi'ni anlat ona. Battal Gazi'yi anlat ona. Dede Korkut'tan, Binbir Gece Masalları'ndan bahset. Daha olmadı, kapat gözlerini, bildiklerini harmanla, sen bir masal yaz. Anlat ama. İçinde bizim değerlerimiz,
tasavvurumuz, güzelliklerimiz, muhabbetimiz olan şeyleri anlat, onun
kalbinde bir yerlere ıilsımli bir tohum at. O tohum, çocuk büyüdüğü, yanlış bir iş yapacağı vakit onu ensesinden tutar, geri çeker. Der ki: "Sen bunu yapamazsın!" Niye? "Çünkü sen şunları dinleyen çocuksun."
Güzel bir şey yapacağı vakit itekler onu,
"Haydi yap bunu, yap, yap, yap!" Çocuk onu yapıverir. Niye yaptığını da bilmez. Ninesi bir masalanlatmıştır ona da ondandır. Anası bir güzel ilahi söylemiştir deondandır.