...ve sen hep ertelerdin gelişlerini. bir gün ülkede herkes eşit olacak demek kadar boş bir vaat gibiydi sözlerin. bu ülkede kimse eşit olmayacak ve sen hiç gelmeyeceksin şehrime...''
Türkçe'ye aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık olarak çevirilse de birebir çevirisi “aydınlığım aşk, karanlığım ölümdür" olan mehmed uzun romanı. Yazarın en güzel romanı olabilir. orjinalinden değil türkçe çevirisinden okudum ama biliyorum ki şiir gibi bir dili var. çevirisiyle bile hissettim. şiir gibi kitap. uzun uzun cümleler sel gibi akıp geçiyor. ve o dağlar ülkesi, büyük ülke. hepimizin içinde de yok mu, çatışma halinde iki ülke ve içinde yaşanan gerçekler?
gitme arzusuyla yanan jir'in sonrasında yol gösteren renas, kevok'un iç çatışmaları, ölüm korkusu, baz'ın kabuğundan sıyrılması ve son. başından bildiğimiz bir son. o kadar akıcı bir dille ve o kadar ileri düzeyde bir teknikle yazılmış ki asla eskimez. 30 yıl öncesine ait olmasına rağmen günümüzü yansıtıyor sanki. çünkü yazarın da dediği gibi, tanklar değişti, giyim kuşam değişti, telefonlar değişti ama insanların kîni, nefreti, öc alma duygusu değişmedi. son olarak, vicdanlı bir insan olursanız belki bir gün jîr'i görebilirsiniz.