Seninle başlamadı
Eğer bu kitabı okumaya başlarsanız eminimki içinde kendinizden bir parçayı muhakkak bulursunuz. Yazarın mesleki tecrübesinden mi kaynaklı yoksa çok sağlam bir araştırma sonucu yazılmış bir kitap olduğundan mı bilemiyorum ama ben inanıyorum ki okuyan her kişinin "bunu benim için yazmış olmalı" dediği en az bir bölüm
O kadar fazla çelişki ve saçmalık var ki düşündükçe ben ne okumuşum diyorum.
SPOİLER
Başlarda kız, ailesi özellikle babasından "en çok sevdiğim insan" diye bahsediyor. Babası sevdiği çocukla evlenmesine izin vermedikten sonra "beni döverdi, ailemden hiç sevgi görmedim" gibi yorumlarda bulunuyor ve ailesiyle ilişkisini, ailesi
“Bırak olmasın mezar taşımız,
bir okul bahçesine gömsünler bizi çocuklar koşsun üzerimizde,”
"Bir gün neden? diye soruverir kendi kendine. Benim üstünlüğüm ne? neden Hıristiyan çocuklar dinlerini kendileri seçmedikleri için, cehennem ateşinde yansınlar?
Bir halkı diğerinden üstün kılan, bir şehirden imkanlar bakımından diğerini ayıran ne?
"Olduğu kadar güzeldik." demiş Yıldız TİLBE ..
Mahir abimde kitabın ismine koymuş bu sözü ..
Olmadığında kırıldık, üzüldük, belki de hayata küstük ..
Ne olurdu ki olsaydı , n...
Kusura bakmayın kendimi kaybettim, biz en iyisi kitabın içeriğine biraz değinelim ..
Kitabımız içeriğinde 8 tane öykü barındırıyor .. Dilerseniz şimdi bu
Vücudumun nerdeyse her yeri ağrıyor.
Özellikle geceleri mutsuzken...
Rüyalarımda şehre kadar gelen dev dalgalar görüyorum.
Her seferinde ben ve ailem son anda kurtuluyoruz.
Bu hayattan zevk alamadığım için rüyalarımı kontrol etmek için yollar arıyorum.
Bu sıralar başarılı olmadım.
Genellikle kaldığım odanın kapısını kapatıyorum.
Yalnız kalmayı sevdiğimi şu sıralar sanmıyorum.
Müzik dinlemek dışında hiçbir şey mantıklı gelmiyor.
Saçma sapan youtube videoları, instagram, insanların hayatları, gösteriş oyunları, hiç olmazsa hayatları, oldukları insan bile beni oradaki hayata çekmeye yetmiyor.
Deli gibi sıkılıyorum.
Değil hayaller, cümleler kurmak bile zor geliyor bazen.
Sabah uyandığımda yaşamak için bir heves bulamıyorum.
Aynı zamanda buna katlanmaya zorunlu hissediyorum.
Gelecek için araştırmalar yaparken bu üniversitelerden herhangi birine gittiğimde başlayacak yeni hayatımın beni mutlu edememesinden korkuyorum.
Eskiden değer verdiklerim artık gözümün önüne midemi bulandıran anılarla geliyor.
Çok kötü hissettiğimde yalnız ağlıyorum.
Kimseyi aradığımı sanmıyorum.
Hepsi sıkıntıdan...
Ne istediğimden emin değilim.
Günde onlarca defa hayatımın kötü ve sıkıcı olduğunu düşünüyorum.
Bunu düzeltmek içinse hiçbir şey düşünmüyorum.
Dedikten sonra "hücuuum" sesleri yankılanmaya başlamışken, dikkatinizi bu incelemeye çekmek istedim. Naçizane amacım kırmaktan ziyade, dikkatinizi çekmek..
Tabii bu aslında bir incelemeden daha fazlası diyebiliriz. Çünkü benimde merak ettiklerimden çok fazla soru var kafamda. Woolf u okurken, o kadar soru sordurdu ki bana, aslında
Sabah 10 sularında bitirdiğim ama yazımı oluştururken internetimin bitmesi üzerine evde okul dönüşüne bıraktığım bir kitabımızla başlıyoruz. Kitabımız gerçekten de oldukça güzel. Özellikle başta öyle sorularla başlıyor ki hani bunlara cevap verse bana yeter diyorsunuz. Tabi sadece bu kadar mı her şey? Hayır. En güzel sorulara örnek olarak; neden
Su dolu üç sarnıç var Tanrı'nın Evi'nde:
Birisi içimiz
birisi dışımız
birisi ağaçlarımız için.
Benimse iki sarnıcım var:
Birisi duru
birisi bulanık su ile dolu.
Ve bir türlü anlayamadığım
bir bağlantı var aralarında.
Ne zaman mutsuzum
ne zaman mutlu,
özellikle de
mutsuzken mi mutluyum
yoksa mutluyken mi mutsuz
bilemiyorum.
Nasıl arınayım ben,
sevgilim, senin için?
Her acı geçer. Olayların etkisi bir müddet kişi de kalır , ama her şey unutulduğu gibi o acı da unutulur. Belki o acıya bir bağımlılık geliştirmiş olabilir o kişi, ama doğru adımlarla her zaman ayağa kalkılabilir. - ben duygu durumunun da etkili olduğunu düşünüyorum, mutsuzken ayağa kalkabilmek çok çok zordur. özellikle geleceğe karşı hiç umudu
Kitap dili ve üslubu itibariyle gayet akici ve zevkliydi. İslenen konu da oldukça ilgi çekiciydi. Kitty'e yer yer kızsam da ona uzulmekten ve empati duymaktan kendimi alamadim. Toplumun üzerimizdeki etkisi o kadar korkunç ki kitap açikca bunu anlatiyor. İnsan hayatının en önemli dònemleri olarak iş ve meslek seçimiyle evliliği sayabiliriz.
Vücudumun nerdeyse her yeri ağrıyor.
Özellikle geceleri mutsuzken...
Rüyalarımda şehre kadar gelen dev dalgalar görüyorum. Her seferinde ben ve ailem son anda kurtuluyoruz. Bu hayattan zevk alamadığım için rüyalarımı kontrol etmek için yollar arıyorum. Bu sıralar başarılı olmadım. Genellikle kaldığım odanın kapısını kapatıyorum. Yalnız kalmayı sevdiğimi şu sıralar sanmıyorum. Müzik dinlemek dışında hiçbir şey mantıklı gelmiyor. Saçma sapan youtube videoları, instagram, insanların hayatları, gösteriş oyunları, hiç olmazsa hayatları, oldukları insan bile beni oradaki hayata çekmeye yetmiyor. Deli gibi sıkılıyorum. Değil hayaller, cümleler kurmak bile zor geliyor bazen. Sabah uyandığımda yaşamak için bir heves bulamıyorum. Aynı zamanda buna katlanmaya zorunlu hissediyorum. Gelecek için araştırmalar yaparken bu üniversitelerden herhangi birine gittiğimde başlayacak yeni hayatımın beni mutlu edememesinden korkuyorum.
Eskiden değer verdiklerim artık gözümün önüne miğdemi bulandıran anılarla geliyor. Çok kötü hissettiğimde yalnız ağlıyorum. Kimseyi aradığımı sanmıyorum. Hepsi sıkıntıdan... Ne istediğimden emin değilim. Günde onlarca defa hayatımın kötü ve sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Bunu düzeltmek içinse hiçbir şey düşünmüyorum.
Fyodor Dostoyevski'nin ilk aşk romanı ve yanlış hatırlamıyorsam 27 yaşında kaleme almıştır. Ben doksan dört sayfadan oluşan can yayınlarının özel serisini temin edip okudum. Şöyle ki; can yayınlarının seçmiş olduğu yirmi kitabın kapakları çağdaş fotoğrafçıların özgün yorumlarıyla hazırlanmıştır. Bu harika kapak fotoğrafı için İrem Sözen'e de
Kitap cok guzeel hatta mukemmel bence okuyun cunku asiri eglenceli ve guldurucu ozellikle ben kitabi mutsuzken okuyorum ve bu kitabi okudugda bir anda sebebsizce mutlu oluyorum beni mutlu eden bi kitap bu yuzden herkese öneririm