Özge

Özge
@ozgeebayr
62 okur puanı
Eylül 2021 tarihinde katıldı
Kısa vadeli çıkarların, uzun vadeli çıkarlara tercih edilmesi halkların, hele ki cahil halkların ortak bir karakteri.
Reklam
Mutlu olmamız için gerekli her şeyr sahibiz, ama mutlu değiliz.
Bir şeyler öğretseler bile, papağan gibi ezberletiyorlar. İnsanlara düşünmeyi öğretmiyorlar. Hayatın anlamını çözmeyi öğretmiyorlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendinizi yönetmeyi öğrenin...Her çeşit bağımlılık, ruhsal kölelik getirir. Kimseye ve hiçbir şeye köle olmayın.
"Çünkü hayat ideal değildi. Her şey eğilir bükülürdü. Bir an yüzünüze gülüyor gibi görünür ve hemen ardından kıçınıza koca bir tekme koyardı."
Reklam
"Zamanım var, Catalina. Aslında çok zamanım var. Sadece o zamanı buna değecek birine saklıyorum."
Bütün kâinat yalnız onun varlığının ışığıyla parlıyordu.
Sen şehrim kadar güzelsin, şehrim senin kadar acılı.
Sevgilim, bir tanem... Dünyanın en güzel kitabını okur gibi seni düşünüyorum. Seni düşünerek geçen vakit, yeryüzünün en güzel musikisini dinlerken geçen vakte benziyor.
Korkuya kapılınca eskiden bizi incitmiş olan insanın benzerine tutunmak, kendiliğimizi hâlâ göz ardı etme çabasının ürünüdür, çünkü farklı bir insanın içinizdeki canlı kendiliği uyandırabilmesinin sayısız ihtimali vardır. Temel olan duyguların tekrar yaşanması, benliğin oluşum sürecinin tekrar başlaması korkusunu uyandırır.
Reklam
Eşimizi veya sevgilimizi ilahlaştırırız. Böylece, karşımızdaki gerçek insana asla yaklaşmak zorunda kalmayız, yaklaştığımız sadece hayalimizdeki görüntüsüdür. Bir gün hayranlığımızı kaybettiğimizde şöyle deriz: "Beni hayal kırıklığına uğrattı."
Seviyormuş gibi görünme oyununun içinde başka oyunlar oynayan insanlar da vardır. Gerçekten kötü olanlar onlardır işte. Yalanlar söyleyerek eylemlerini gizler ve kendilerini ustalıkla başarılı gösterirler. Biz de genellikle bu oyuna iştirak ettiğimiz için, gerçeği görmeyi göze alamayız.
Sürekli kahramanlar aramaktayız. Kahramanımız haline getirdiğimiz erkek veya kadın gerçek insana dönüştüğünde onu terk ederiz. O andan itibaren onu küçümsemeye başlarız. Bunu yaparken de, bu mantık uyarınca "kaybımızdan" dolayı kendimizi ölecek kadar zayıf hissettiğimizin farkına bile varmayız.
Her yanımızı çevreleyen kötülüğü affedebiliyorken, başkaldırıyı kesinlikle hoş görmüyoruz; çünkü bizim kötülükle asıl özdeşleştirdiğimiz şey kötülüğün kendisi değil, başkaldırı.
Saldırganlığımızın ve yıkıcılığımızın kaynağı bireyler değil kültürümüzdür. Bölünmemizi derinleştiren ve iç dünyamıza açılan kapıları kapatan her şey yıkıcı güdülerimizi oluşturan ve çoğaltan olguların parçasıdır. Gerçekten zarar görmüş olanlar, psikiyatri hastaları olarak toplum tarafından dışlanan ruh hastaları değildir. Asıl zarar görenler, bize kısıtlanmış bir insan olmayı telkin etmeye çalışanlardır.