Bu kitap beni en çok, daha ilk sayfasından itibaren “olacakları bile bile” okumaya devam etmenin garip ağırlığıyla etkiledi. Daha ilk cümlede Santiago Nasar’ın öleceğini öğreniyoruz. Ama asıl mesele onun nasıl öldüğü değil; herkesin bunu bile bile hiçbir şey yapmaması.
İnsan kitabı okurken ister istemez kendi çevresini, sessizliğini, hatta bazen görmezden gelişlerini sorguluyor. Bir cinayet işlenmeden önce herkesin haberi varsa ama kimse gerçekten bir şey yapmıyorsa, suç kimde başlar?
Márquez’in dili sade ama çarpıcı. Her cümlede bir kasaba var, bir koku, bir gürültü, bir dedikodu… Sanki gözümün önünde bir film izliyormuşum gibi hissettirdi. Özellikle de kasabanın havasını, insanların umursamazlığını, töreye karşı sessiz kabullenişlerini öyle derin anlatmış ki yer yer içim sıkıştı. Kadınlar, namus, erkeklik, aile gibi kavramlar üzerinden de çok düşündürdü beni.
Sayfa sayısı az gibi görünüyor ama bıraktığı etki kesinlikle büyük. Kitabı bitirdiğimde bir süre sessizce düşündüm. Bu kitap bence sadece bir cinayet hikayesi değil, insanlığın kolektif sorumluluğuna dair güçlü bir yüzleşme.
Son olarak şunu diyebilirim: Kırmızı Pazartesi, “zaten ne olacağını biliyorum” diye geçip gidilecek bir kitap değil. Asıl mesele, onu okurken içimizde neyi fark ettiğimizde saklı. Bence herkesin bir kere okuması gereken bir kitap. Hem kendini hem çevresini anlamak için.
Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202587,3bin okunma
Evet kitaba yeni başladım o yüzden bir şey söylemek zor bir de bu kitabı zamana yayarak okumak istiyorum hemen iki günde okuyup bitirmek istemiyorum o yüzden biraz zaman alabilir ama yazacağım😅😅