oysa ben bir akşam üstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde... bir ben ki, tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?
her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan umuttan sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte.. insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.
KALBİM, UZUN MENZİLİM
Ben ona dedim ki
Suyun üç hali var
Dördüncüsü sensin.
Taşların saltanatında
Bir gönül iklimiyim
Ağzımda esensin.
Rüzgârla yaprağın aşkı
Neyse dört mevsim
Öyle süreceksin.
Eşiğinde duracağım
Yıpranmış ve kirli
Kirpiğinle sileceksin.
İnsan adım atmazsa
Gidemez ki iyiliğe
Hüznümü düzeltensin.