The Rational Male
THE RATİONAL MALE Kadınlar aktarılan bilgiden çok iletişimden keyif alırlar. Çözülmesi gereken bir sorun değil, iletişimdir. “Açık iletişim kadınları ne kadar sinirlendiriyorsa, gizli iletişim de bizi o kadar sinirlendiriyor. Dilimizin onlar için hiçbir sanatı yok, bu yüzden kadınlara en iyi ihtimalle aptal veya basit görünüyoruz Ruh eşi bir
Hayat can sıkıcı bir tuzaktır. Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandığında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tuzağın içindeymiş gibi hisseder. Aslında insan, iradesi dışında birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Peki neden? Varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma sapan cevaplar alır. Kapıyı çalar, ama açan kimse olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı. İşte tıpkı bir hapishanede ortak bir felaketle birbirine bağlı olan insanlar bir arada olduklarında kendilerini nasıl daha rahat hissederlerse, hayatta da analiz etmeye ve sentezlemeye yatkın olan insanlar bir araya geldiklerinde, onurlu ve özgür düşüncelerini birbirlerine aktararak vakit geçirdiklerinde bu tuzağın farkına varmazlar. Bu bakımdan akıl yeri doldurulamaz bir zevk kaynağıdır.
Reklam
"Aslında bu özgür düşünce denilen şeyin, esas hâli isyan ruhudur. Buna yıkım düşüncesi de denilebilir. Sadece baskının ve kısıtlamaların kaldırılması ile beraber ilk kez filizlenen bir düşünce değil, baskılara ve kısıtlamalara verilen tepkiler ile birlikte ortaya çıkan ve özünde mücadele olan düşüncedir. Sürekli verilen bir örnek ama bir gün bir güvercin Tanrı'dan bir istekte bulunmuş: 'Uçarken hava bana engel oluyor ve hızla ilerleyemiyorum, havanın yok olmasını istiyorum.' Tanrı onun bu dileğini dinleyip yerine getirmiş. Ancak daha sonra güvercin ne kadar kanat çırpsa da uçamamış. Yani bu güvercin aslında özgür düşüncedir. Güvercin ancak hava direnci olunca uçabilir. Mücadele gayesi olmayan özgür düşünce, sanki bir vakum tüpünün içinde kanat çırpan güvercin gibidir, hiçbir zaman uçamaz."
Kafası sürekli meşgul olan insanın durumu en acınası olandır; ama en sefil olanı, kendilerinin bile olmayan meşguliyetleriyle çalışanlar, başkalarının uykusuna göre uyuyanlar, yürüyüşlerini başkasının hızıyla düzenleyenler, dünyadaki en özgür şeyler olmasına rağmen sevmeleri ve nefret etmeleri buyurulan kişilerdir.
Hayat cansıkıcı bir tuzaktır. Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandı­ğında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tu­zağın içindeymiş gibi hisseder . Aslında insan, iradesi dışın­da birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Peki neden? Varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma sapan cevaplar alır . Kapıyı çalar , ama açan kimse olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı. İşte tıpkı bir hapishanede ortak bir felaketle birbirine bağlı olan insanlar bir arada olduklarında kendilerini nasıl daha rahat hissederlerse, ha­yattada analiz etmeye ve sentezlemeye yatkın olan insanlar bir araya geldiklerinde, onurlu ve özgür düşüncelerini bir­ birlerine aktararak vakit geçirdiklerinde bu tuzağın farkına varmazlar. Bu bakımdan akıl yeri doldurulamaz bir zevk kaynağıdır.
Köleciliğin felsefi temelleriyle ve inanç boyutuyla da sistemli bir anlayışa ulaştığı Antik Yunan toplumunda, Yunanlı olmayan herkesin potansiyel köle olduğu anlayışı egemendi. Yunanlıların üstünlük duygusu ve Yunanlı olmayanları ifade eden barbarların doğaları gereği güce itaate hazır oldukları düşüncesi, Yunan köleciliğinin temel kabullerinden
Reklam
Önsöz
Elinizdeki kitap toplumsal Bilinçdışının süregiden mutasyonunu araştırıyor. Şu an bulunduğumuz noktadan, yani virüs salgını ve kapitalizmin felaketler doğuran çöküşünün damgasını vurduğu tarihsel eşikten gözlem yapıyorum. Bu eşikten bakınca, ufukta kaosu, tükenmişliği ve yokoluş eğilimini görebiliyoruz. Bu mutasyonun mükemmel bir özetini sunan
Sayfa 9 - Otonom Yayıncılık -1. Basım Şubat 2022, İstanbul - Kitabın Özgün Adı : The Third Unconscious - The Psycho-sphere in the Viral Age
Bize bağlı olan şeyler doğası gereği özgür, engellenmemiş ve durdurulmamış karakterdedir, bize bağlı olmayan şeyler ise zayıf, köleye özgü, engellenmeye müsait olan ve bize ait olmayan şeylerdir.
Kendisine hayal gücü gibi bir meleke bahşedilmiş kimse, eşyanın yalın gerçekliğinin ancak belli belirsiz, o da nadiren ve çoğu zaman da yanlış za­manlarda gösterdiği hakikatleri, deyiş yerinde ise, ken­disine tam zamanında açığa vuran ruhları çağırabilir. Dolayısıyla onun karşısında doğuştan hayal gücüne sa­hip olmayan insanın durumu, keyfince dolaşan özgür, hatta kanatlı hayvana nispetle rastlantı ve tesadüfün kendisine getireceği şeyi beklemek zorunda olan kaya­sına sıkı sıkıya bağlı midyenin durumu gibidir.
Toplum her bireyin kendisine atfedilen rolü elinden geldiğince iyi oynamasını bekler ve de aslında beklemelidir, öyle ki rahiplik yapan bir kişi yalnızca resmi işlevlerini nesnel olarak yerine getirmekle kalmayıp, her zaman ve koşulda, kusursuz bir rahip rolü oynamalıdır . Toplum güvence adına böyle bir şey ister; her şey yerli
Reklam
Stirner'ın köktenciliği, devlet ile ulusu yadsır; kendi özgürlüğü ile kendi gücünden başka hiçbir şeyden söz edilmesini istemez. Ona göre, dahası, geçmişe ve geleceğe olan her bağlılık (örneğin kendisinin bağlı olduğu ulus ortaklığı) insanı özgürlükten yoksun kılar; biricik insan, yalnızca içinde bulunduğu anda yaşamaktadır. Ama insan için
Bugün birey, kapitalist ideoloji tarafından, beğenilerinin sınırı olmayan biri olarak görülür, yani haz sınırlarını sürekli zorlayan ve gitgide büyüyen arzulardan hoşnut olan biri olarak algılanır. Bununla beraber yine bir paradoks söz konusudur; pek çok insan, sınırların olmadığı toplumda memnuniyet bulamaması muhtemeldir, buna karşılık sıklıkla kendini yok etmeye giden yola düşmektedir. Bu, sanki özgür tüketicilerin kendilerini tüketmesi gibidir. Kendine zarar vermenin çeşitli biçimlerindeki artış, iştahsızlık, doymama hastalığı ve artan bağımlılık problemleri bu hususu doğrulamaktadır.
Sayfa 480 - Psikanaliz ve Seçim Toplumu, Renata SaleclKitabı okuyor
Zorunlulukları, rımımızın kaçmasını istemeyebiliriz, özgürlük takıntılı olabiliriz, yalnızca özgürlüğümüzü korumayı, olabildiğince çok özgür olmayı düşünebiliriz. Ama özgürlügümüzü zevkler, mutluluklar, yeni insanlar ve daha neler neler keşfetmemizi sağlayacak seçimler yapmak için de kullanabiliriz. İşte, o zaman özgürlük bir araç haline gelir. Mutluluğumuzu -tamamen kendi sorumluluğumuzun eseri olan mutluluğumuzu kurmanın aracı haline.
Sayfa 39 - Günışığı Kitaplığı
İlk seferinde Tara, uyuşturucuyu alıp almamakta özgürdü. Tam anlamıyla bir seçim yaptı, çünkü onu almamaya da karar verebilirdi. -Tehlikelerini pekala biliyordu. Özgür bir seçim yaptı. Ama bu, seçiminin özgür olduğu tek seferdi. Uyuşturucu vücudunu, beynini ve ruhunu etkiledikçe, Tara daha çok uyuşturucu kullandı ve gitgide onu bırakma özgürlüğünü de yitirdi. Uyuşturucu, özgürlüğünü kemirdi. İlk seferde, liseden çıktığı o gün sahip olduğu özgürlük, her gün biraz daha azaldı. Para ve sağlık sorunları başladığındaysa, kişisel özgürlüğü artık uyuşturucuyu bırakmaya karar vermek için fazla yetersiz hale gelmişti. Tara özgürce uyuşturucu kullandığını söyleyemez, özgür olduğunu hiç söyleyemez, çünkü artık bırakma özgürlüğü kalmadı. Bazı “özgür” kararlarımız, gelecekteki özgürlüğümüzü fena halde azaltabilir, hatta bizi öldürebilir bile.
Sayfa 35 - Günışığı Kitaplığı
Özgürlüğünü kısıtlamayı ancak ve ancak başkalarının özgürlüğü için kabul edebilir. Yoksa, söz konusu bile olamaz. Kendi özgürlüğümizi özgürce, isteyerek kısıtlamayı ancak ancak özgürlük için -başkalarının özgürlüğü için kabul edebiliriz.
Sayfa 34 - Günışığı Kitaplığı
Resim